Her gün birilerine atar yapacak değiliz. Bu gün de bir övgü ve teşekkür yazısı yazmak istedim.
Arkadaşımın rahatsızlığı nedeniyle ilk durağımız Kepez Devlet Hastanesi oldu. İşlemlerimizi yaptırırken, yeniden göreve atanan Başhekim Ramazan Gürkan’ın yanına uğradım.
Üroloji uzmanı has yörük çocuğu Ramazan hocamız, Döşemealtı’nın evladıdır. Yüreği merhamet dolu bir doktordur kendisi.
Ve biz Döşemaltılılar Ramazan hocamızla ne kadar gurur duysak azdır.
Yoktan bir hastane yaratmıştı ve ister inanın ister inanmayın doktorları müthişti.
Sakın “Seni tanıyorlardır o yüzden hastanıza iyi bakmışlardır” filan demeyin her girdiğimiz doktora ben şuyum gibi deme bir alışkanlığım olmadığı gibi yapanlara da acayip tilt olduğum bir davranıştır.
Burada tetkikler kısa sürede tamamlandı ve bizi Eğitim Araştırma Hastanesine sevk ettiler.
Bizim eski Devlet Hastanesi olmuş size devasa bir hastane. Hastanenin mimarisi acayip hoşuma gitti. Zira geniş ve ferah koridorlar, koridordaki her kapının bir bloka geçişi ve karşısında ise poliklinikleri vardı.
Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi Halil Yalçın Yüksel ile tanıştım.
Ben hayatımda bu kadar dışa dönük ve pozitif bir kişilikte kimseyi tanımamıştım. Lütfen fırsat bulursanız mutlaka tanışın. Kısa da olsa bir sohbet etme şansına erişin.
Başhekimde ego sıfır.
Öyle hayt-huyt bir yönetici hiç değil ama bunun yanı sıra personelin işini ciddiyetle yapmasından bir disiplinin de var olduğunu hissediyorsunuz.
Her zaman derim, personel yöneticiye göre pozisyon alır.
Başhekimin pozitif kişiliği hastanenin her zerresine işlemiş vaziyetteydi. Biz eskilerde kalmışız ve işini zorla yapan, yapmaktan nefret eden, bu nefretini hastalardan çıkartan personel ile muhatap olmuşuz hep. Burada personel de Başhekim Halil Yalçın Yüksel gibi işini severek ve zevk alarak yapan ve gülümseyerek cevap veren personel karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim dersem yalan olur.
Elbette arada istisnalar olmuyor değildir. Belki o gün kötü bir haber almıştır, belki ailesinde bir problem vardır. Veya hiçbir şey yoksa belki o gün kendisini kötü hissediyordur. İnsanız, olabilir böyle şeyler.
Bizi yönlendirdiği jineonkoloji bölümündeki Doç. Dr. Tayfun Toptaş müthiş birisi.
Hayatımda bu kadar sakin ve tane tane konuşan birisini daha görmedim. Arkadaşımın ameliyat safhasını tek tek anlattı. Ameliyatın nasıl yapılacağını, hangi organları alacaklarını anlattı. Ameliyat çok başarılı geçti ve her gün vizitini yaparken hastayı dinleyerek, açıklamalar yaparak bitiriyordu.
Hastada ve hasta yakını olarak bize güven duygusunu vermesi çok önemliydi. Ve biz farketmeden Doç. Dr. Tayfun Toptaş hocaya acayip güvendik.
Size ne kadar teşekkür etsek azdır Tayfun hocam.
Bu arada hastanede kaldığımız süre içinde jineonkoloji servisindeki hemşirelerden bahsetmeden geçemeyeceğim.
Tekrar ediyorum, kimse benim ne iş yaptığımı hiç bilmiyorlardı.
Yemin ediyorum size arkadaşlar bir servisin tüm hemşireleri, personeli bu kadar mükemmel olabilirdi.
Ben insanda önce merhamet duygusu ararım.
Serviste sabah erkenden uyanmıştım. Bir kadın hasta ayağa kalkmış ve yürüyordu. Nöbetçi hemşire onu gördü ve gülümseyerek “Aman da aman dünya güzelimiz ayaklanmış da yürüyor bile. Seni böyle yürürken görmek nasıl bir mutluluk anlatamam” dedi. Bu konuşmayı duyan iki hemşire daha koridora çıkıp, koridorda yürüyüş yapan kadına gülümseyerek destekleyici konuştular.
Az önce ağrıları nedeniyle yürümekte güçlük çeken kadını görmeliydiniz. Birkaç saniye içinde ve gözümün önünde gelişen bir olay bu arkadaşlar. Omuzları düşmüş hasta kadın, hemşirelerin o motivasyonuyla bir anda sırtı dikleşti, yüzüne bir gülümseme yayıldı ve kasılarak zorla attığı adımlar rahatladı.
Kadının ruh halinin ve vücudunun değişimini bir dakika içinde nasıl düzeldiğini gözümle gördüm.
Başka bir gün başka bir hemşire, hastasından kan alacak ama kadın zaten her gün tedavi nedeniyle kolları delik deşik olmuş. O hemşirenin hastasının çektiği acıyı, kendi içinde yaşadığını ve incitmeden nasıl kan almaya çalıştığını izledim ben.
Hastaya, “Canın çok yanıyor biliyorum ama bunu almak zorundayım. Lütfen birkaç saniye dayan” diyordu.
Biz taburcu olup giderken, tüm hemşireler, personel bizi uğurlarken yine motivasyon doluydular.
Ben Eğitim Araştırma Hastanesinde bunları yaşadım arkadaşlar.
Başhekiminden, doktorlarına, personelinden hemşiresine kadar hepsinden Allah razı olsun.
Beni tek rahatsız eden şey, hastane koridorlarında, kapılarda, acil servisin içinde her yerde serbestçe gezen başıboş köpekler ve kediler oldu.
Acilin içinde, poliklinik koridorlarında, hastaların geçiş noktalarında onlarca kedi ve köpek fotoğrafı çektim. 1. katta ameliyathane kapısında bile başıboş köpek vardı gerisini siz düşünün.
Ben insanda merhamet ararım dedim ama bazılarının merhameti insan sağlığını etkiliyorsa ona da itiraz ederim.
Bazı personel arkadaşları gördüm, başıboş köpekleri hasta muayene veya işlem odalarına bile alıyorlardı.
Ben itiraz edince, "Ne zararı var sana. O buranın köpeği" gibi bir söylemle karşılaştım.
Sonra da "Gel kuzum" diyerek hani hastaların kusması ihtimaline karşılık böyle yayvan bir kap vardır. O kaba mama koyarak köpeği, kendi odalarına doğru götürdü.
Hastanede başı boş köpek beslenmez. Arkadaşlar bazı şeyleri fazlasıyla abartmışlar.
Saygıdeğer Başhekimimizin özellikle hastanenin hijyeni, hastaların sağlığı açısından bu soruna çok ama çok acil çözüm bulması gerekiyor.
Yeni yasa çıktı sayın başhekimim.
Belediyenin derhal o köpekleri oradan toplamaları gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.