Yollarda geçen günler, Ankara temasları ve dönüşte misafirlerim olduğu için fırsat bulup 10 Ekimden bu yana yazamadım.
Konular birikti ama hemen sıcak konudan başlayalım.
ATSO seçimleriyle ilgili olarak 3 yazı kaleme almışım. İlki 28 Eylül tarihinde yayınladığım yazıya konumuz Ali Bahar destekçisi Muhteşem Kabasakal’ın bana göre centilmence bir hareketini yazmışım. “Muhteşem Kabasakal ATSO seçimlerinin tek galibidir. Duyanların şaşkınlığının yanı sıra Kabasakal bize unuttuğumuz değerlerimizi, söz vermenin manasını, lideri için kendisinden fedakarlık yapılabilmesini hatırlattı” demişim.
3 Ekim tarihinde yaşanabilecek olayları ön görüp “Başkanlık, kimin meclis üyesi çok aldığı değil, 7 Ekim gününe kadar kimin karşı taraftan meclis üyesi devşirmesine bağlı. Veya benim bir önerim var. Paralel yani eş başkanlık sistemi getirsinler veya iki yıl birisi, iki yıl diğeri başkanlık yapsın. (Kanunen mümkün değil ama başka türlü de işin içinden çıkılmayacak gibi) demişim.
Son yazım ise 4 Ekim tarihinde ise “Belediye Başkanları, siyaset baronları, siadçılar, miadçılar hepsi Ali Bahar’ın yanında hizalandığı için doğal olarak yer-gök mavi oldu ve Ali Bahar favori görülüyordu. “Siz hepiniz, ben tek” moduyla seçimlere giren Davut Çetin bunların tamamının içinden geçti. Hepsine geçmiş olsun.” Demişim.
Seçimin sonunda önce Davut Çetin başkan oldu. Ertesi gün ilçe seçim kurulu tarafından Ali Bahar başkan ilan edildi. Bir gün sonra İl seçim Kurulu Davut Çetin’i yeniden başkan ilan edip mazbata verdiler. Sonraki gün Ankara’da Yüksek Seçim Kurulu nihayetinde Ali Bahar’a mazbata verdi.
Eeee demekki “Eş başkanlık yapsınlar veya iki yıl birisi, iki yıl diğeri başkanlık yapsınlar” derken ön görüm baya iyiymiş hani. Kendimi tebrik ettim.
Ama 4 Ekim günü yazdığım “Davut Çetin içlerinden geçti derken” gelişen olaylar beni ters köşe yaptı ve Ali Bahar hepimizin içinden geçip Ankara’dan mazbatasını kapmış oldu.
Şimdi gelelim süreç içinde yaşanan belli başlı olaylara.
Bir arkadaşım aradı ve “Senin yazdığın Muhteşem Kabasakal olayıyla ilgili olarak yerel gazetelere tam sayfa ilan vermişler” dediler. Ankara’dayım o zaman “Bana bir resmini atarmısınız?” dedim. Attılar.
3 Ekim'deki yazımdaki Kabasakal’ın centilmence geri çekilme olayını yazmamın ardından gazeteci İbrahim Okumamış ve Yunus Erdoğan’da aynı minvalde yazı kaleme almışlar.
Seçimi kaybeden bir grup, yerel gazetelere tam sayfa verdikleri ilanda kendilerini övmüşler, potansiyellerinin çok olduğunu belirterek pazarcı hesabı birilerine “Gel, gel” yapıyorlar. Kendileri çok iyiymiş, sektöre hakimlermiş ama gelinen noktada seçimi kaybetmişler.
Kabasakal’ı isim vermeden bana, İbrahim Okumamış ve Yunus Erdoğan’a yazı kaleme aldırmakla suçluyorlar. (Elbette bizler de talimatla yazı yazan gazeteci konumuna geçmiş oluyoruz)
İlanda tek profesyonel olay Kabasakal’ın adını anmadan “Malum şahıs” diye bahsetmeleridir. Kaleme aldıkları yazının geri kalanından bir b.k anlamadım.
Kabız olmuşlar, ıkınmışlar-sıkınmışlar ama ortaya bir şey çıkaramamışlar.
Bunlar bir de tabelacılık-organizasyonculuk ve reklamcıları gibi iş sektörünü içine alan grupmuş.
Kendilerinin reklamını bile yapamayıp, seçimi kaybedenler “Nerde yanlış yaptık” diye düşünmek yerine veya gelecek seçime hazırlanmak yerine tam sayfa ilan verip, kaybetmelerinin faturasını isim vermeden Muhteşem Kabasakal’a, Kabasakal’ın geri çekilmesini yazan bana, İbrahim Okumamış ve Yunus Erdoğan’a kesiyorlar.
İlandaki yazının Türkçesi Muhteşem Kabasakal bana, İbrahim Okumamış ve Yunus Erdoğan’a telefon edip, sufle vermiş ve biz oturmuş Kabasakal güzellemeleri dizmişiz! Bu arkadaşlar da Kabasakal’ın girmediği, çekildiği seçimi o nedenle kaybetmişler.
“Bana kimse talimatla yazı yazdıramaz” gibi beylik laflar filan etmeyeceğim. Kılavuzlarını tanıyorum. Her gazeteciyi kılavuzları olan bu arkadaş gibi bildikleri için beni de aynı kefeye koymaları gayet doğal.
Aksini bunlara inandırmanın imkanı yoktur.
Ama naçizane bir tavsiyede bulunacağım. Derhal başka sektöre geçin. Kendinizi bile pazarlayamadığınız, seçimi kaybettiğiniz sektörde kimseye faydanız olmaz.
KİM FARK ETTİ?
Ali Bahar ve Davut çetin arasındaki mazbatanın her gün el değiştirmesinin nedeni olan 56 oy pusulasındaki en alttaki adayın isminin çizilmesi ve yerine başka isim yazılması olayını kim fark etti?
Edinebildiğim bilgilere göre sandık başındaki Kepez İlçe Seçim Kurulunda görevli memur ilk fark eden kişi. Çizik yemiş bir oy pusulasını okurken üstte zaten ismi olan bir yönetim kurulu üyesi adayının, en alttaki ismi çizip yine kendi adını yazdığı okuyunca gayri ihtiyari olarak “Allah-Allah” diyor.
Sonrasında bu durum Ali Bahar ekibine söylendi mi, durumu nasıl fark ettiler bilmiyorum.
Oylar sayılırken Ali Bahar ve ekibi hiç seslerini çıkarmıyorlar.
Seçimi çıkan oy pusulaları ile kazanmış olsalardı muhtemelen yine sesleri çıkmayacaktı. Ama ne zaman 1 oyla kaybettiklerini anladılar, ellerindeki en önemli argümanı kullanmış ve bundan sonuç almış oldular.
BELİNDEKİ SİLAHLA KİMİ TEHDİT EDİYORSUN?
Davut Çetin’in kazandığı açıklandıktan sonra ekibinden M. Cihangir Deniz isimli bir yönetim kurulu üyesinin “Biz görev adamıyız tüm yönetim olarak. Belde silah, yürekte cephane! Biz köpek değiliz ve olamayız. Köpeklerin kardeşliği aralarına kemik atılana kadardır” diye bir paylaşımını gönderdiler.
Bu adam bunları yazarken hangi ruh halini yaşıyordu. Bu nasıl kin ve nefrettir böyle ya anlamadım. Sen o silahı kime sıkacaktın? Kimi belindeki silahla tehdit etme cüretini gösterebiliyorsun?
Rakibine “Köpekler” demek ne demek?
BANDOLU KUTLAMA
İl seçim kurulunun kararının ardından Davut Çetin mazbatayı alınca bandoyla kutlama yapılmış. Bana da gönderdiler görüntüleri.
İzlemedim bile.
Bir tarafın sevinci, diğer tarafın hüznü oluyor.
ÇİĞ BİR FOTOĞRAF
Yüksek Seçim Kurulunun kararının ardından Ali Bahar, piyasada Teknikel Mustafa olarak tanınan büyük desteğini aldığı iş insanı Mustafa Yılmaz’ın evine gitmiş. Ali Bahar, sarılmış Mustafa Yılmaz’ı öpüyor. Mustafa Yılmaz ise karnı kaşınan kedi gibi resmen böyle mayışmış vaziyette.
Fotoğrafı gördüm; önce başladım gülmeye.
Hemen ardından Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü’nün Ali Bahar ile buna yakın bir fotoğrafını gördüm.
İşin rengi değişmişti!
Nasıl bir seçim hırsıdır böyle anlamak mümkün değil. Koca koca adamlar ne hale geldiler. Ergen liseliler gibi, futbol takımı holiganlarına döndüler.
Tamam büyük bir savaş verildi. Tamam süreci içinde akla-hayale gelmeyen şeyler yaşadılar. Kendilerine bir çok şeyler söylendi, yapıldı. Nefes nefese , saniye saniye seçim gitti-geldi, gitti-geldi ama bu fotoğraf bana göre çok çiğ bir davranışın fotoğrafıdır.
Mustafa Yılmaz’a da, Hakan Tütüncü’ye de ve en önemli Ali Bahar’a hiç ama hiç yakışmadı.
Eminim, o ateşli haller gittikten sonra Mustafa Yılmaz’da, Hakan Tütüncü’de, Ali Bahar’da fotoğrafı sosyal medyada yayınlaması için birilerine gönderdiklerine pişman olmuştur.
Küçücük Antalya’da yüz yüze bakılacak.
SON SÖZ:
ilçeden, ile ve son olarak YSK’nın mazbatayı, bir Davut Çetin’e, bir Ali Bahar’a vermek yerine seçimlerin yenilenme kararı alması gerektiğine inanıyorum.
Böyle hiç kimsenin içine sinmedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.