Habercilikte en önemli şey, emek sarf ettiğiniz haberin gazetede yer bulmasıdır. 81 ilden, yüzlerce muhabirin yaptığı yüzlerce haberin içinden gazetede yer bulabilmesi çok önemliydi. Yani her yaptığınız haber gazetede yer bulmayabilir.
Bunun için ilginç haberler bulmak lazım. Hiç duyulmamış haberleri ele almak lazım. Her daim okuyucu garantili 3 ana başlığımız vardı. Bunu kimse söylememişti ama zaman içinde kendim keşfetmiştim. Bu nedenle zamanı daha doğru ve verimli kullanmayı öğrendim. Emek sarf ederken, gazeteye girecek habere emek sarf ediyordum.
Gazetede kendine yer bulabilecek en önemli unsur kadındı. Zira bizim gazetenin tüm yöneticileri maşallahları var, neredeyse hepsi erkekti. Bu nedenle haberi erkek beyni ile gördükleri için, mecburen kadın haberleri ilk sıradaydı. İkincisi çocuk, üçüncüsü ise hayvan haberleriydi.
Bu sıralamadaki üç konuyla ilgili ne haber yaparsanız yapın, gazete sayfasında yer bulma garantisi vardı.
Dikkat edin, bir günde maddi hasarlı onlarca, yüzlerce kaza oluyor bu ülkede.
Ama o kaza yapan sürücülerin içinden bir tanesi bile kadınsa, başlık şöyle atılır. “Kadın sürücü, aracıyla virajı dönerken, yandaki arabaya çarptı” diye
Siz hiç “Erkek sürücü aracıyla viraj alırken, yandaki arabaya çarptı” diye bir başlık okudunuz mu?
“Kadın doktor, beyin ameliyatı yaptı” diye bir haberi okursunuz ama “Erkek doktor beyin ameliyatı yaptı” diye bir haberi zaten göremezsiniz.
Haberin alt metninde “Vayyy hem kadın hem de beyin ameliyatı yapabiliyor. Yani üstadım, bu kadınlardan beklenmeyecek bir performans. Allah allah nasıl oldu bu iş ya. Gün gelecek bu kadınlar bir gazeteye genel yayın yönetmeni bile olabilir ha” deniyor aslında.
İşte böyle haberler erkek beyni ile yazılmış bir habere en güzel örnektir.
Şimdilerde düzeltmeye çalışıyorlar bu haber dilini
Elbette habercilik yaparken işin bu çetrefilli yönünü ele alarak mücadele edecek ne halimiz, ne zamanımız ne de paramız vardı.
Bu nedenle her gün bir yarış atı gibi koşturuyordum akşama kadar.
Yaz ayları ve sıcaktan ne yapacağımı bilmez haldeyim. Eski adliyenin sağ yan tarafında, ön bölümü yerlere kadar uzanan andız ağacı ile kapalı bir alan var. Öyle püfür püfür esiyor ki orası. Bir de ön bölümü andız ağacı ile kapalı, yan tarafı duvarlı, sol yan tarafı açıkta ama otoparka baktığı için kimsenin fark etmediği bir yer.
Öğle saatleri adliyeden üç-beş arkadaş burada oturuyoruz genellikle.
Bir gün yalnız başımayım ve sırtımı duvara verdim çantamda taşıdığım kitabımı okuyorum. Derken yan taraftan hıçkırık sesleri geldi ve telefonda birilerine olayı anlatıyor. “Korkuyorum bana zarar verecek diye. Manyak kendisini memati zannediyor” dedi. Benim kulaklarım tilki gibi havaya kalktı.
Duvarın arkasında olduğum için beni görmüyor ama ben onu dinliyorum. Adamın neler yaptığını telefonda arkadaşına anlattı, anlattı ve kapattı. Bulunduğum yerden hafif yukarı doğru yavaşça boynumu uzatarak “Geçmiş olsun” dedim. Kadın yerinden çığlık atarak fırladı.
“Korkma” dedim, sakinleştirdik filan. “Gel buraya. Burası sote bir yer. Kocan gelse de seni göremez. Adliye kapısı 13.30’dan önce açılmaz” dedim. Kadın güvendi bana ve duvarı dolaşarak geldi yanıma.
“Haber yapacak gazetecinin ayağına haber kendisi gelirmiş” diyerek kadına kendimi tanıttım ve konuyu sordum.
İlk eşinden ayrılmış, iki çocuğu varmış ve 3 ay önce tatil için Antalya’ya gelmiş. Burada gece klubünde tanıştığı bodygart bir adama aşık olmuş ve tanıştıktan 2 ay sonra evlenmiş, daha 1 ayı bile dolmadan boşanma davası açmış.
Evlendikten sonra kocası o dönemlerde çok meşhur olan “Kurtlar Vadisi” dizisinde rol alan “Memati” zannediyormuş kendisini. Tıpkı onun gibi giyiniyor, beyaz gömleğinin yakasını açıyor, bacaklarını aça aça yürüyor. Saç traşını bile memati gibi kestiriyor.
Onun gibi bakıyor, tıpkı onun gibi ağzını yavuşturarak, ses tonunu ayarlayarak konuşuyor. Tabi “Memati” karakterini canlandıran adamın tok ses tonuyla onunki bir mi? Elbette garip bir ses tonuyla konuşmaya çalışan bir kocayla ne yapsın kadın. Adam dizideki kadın ne yapıyorsa bundan da onu yapmasını istiyor filan. Tam bir curcuna sizin anlayacağınız.
Sonunda bakıyor bu adam tam bir psikolojik vaka, derhal kendisini kurtarmak için boşanma davası açmış.
Boşanma davası açınca adam bunu yine kısık ama komik bir ses tonuyla arayarak tehdit ediyormuş. O gün de boşanma davası için adliyeye gelmiş.
Önce fotoğraflarını çektim, eşinin fotoğraflarını bulup onları da çektim ama söylemezsem içimde kalacaktı. Zira kadının anlattıkları içimi şişirmişti.
İşim bittikten sonra aldım kadını karşıma “Şimdi gazeteci olarak değil, ablan olarak konuşuyorum. Be kadın sen aklını ananın evinde mi bıraktın. İki çocuğunun babasından mutlaka çok önemli gerekçelerin vardır ayrılmak için ve ayrılmışsın. Ne güzel işin var ve tek başına ayakta durabiliyorsun. İki çocuğunu da ihmal etmiyorsun.
Eğlenmek, hayatı ellerinden kaymadan yaşamak elbette senin de hakkın. Mutlaka sen tatil bitince memleketine döndün, bu iki aylık süre içinde en fazla 3 veya 4 defa görmüşsündür bu adamı” dedim.
Başını önüne eğerek “Evet” dedi.
“Peki kızım bar kapısında tanıştığın bir adama nasıl güvendin, ne zaman aşık oldun da nikah masasına oturdun hemen. Yaz aşkı olarak kalaydı daha iyi değil miydi? Artık sen tek başına değilsin. Bak iki küçük çocuğunun sana ihtiyacı var ve sana muhtaçlar. Böyle abuk-subuk insanlarla neden kendi çocuklarını muhatap ediyorsun güzel kardeşim? Senin çocuklarını senden daha fazla düşünemem. Ama sen hayatı kaçırmamak adına yaşamaya çalışırken, seninle birlikte çocuklarının da savurulduğunu unutma.” Şeklinde buna benzer bir konuşma yaptım.
Haber her zamanki gibi içinde kadın figürü olduğu için 3. Sayfada yer buldu. Bazı gazeteler 1. sayfadan verdi haberi. Ve ben her zamanki gibi bu haberin kahramanı kadını unutarak yeni haberlerin peşine düştüm.
Yıllar, yıllar sonra sosyal medyadan spam’a düşen mesajların arasında gördüm bu kadının mesajını.
“Annem ve babam aldığım tüm kararlara karşı çıktıkları için söyledikleri hiçbir şeyi dinlemedim. O gün bana hayatımın dersini verdiniz. Eve gittiğimde evliliğim süresince benimle birlikte o tehditleri, o kavgaları yaşadıkları için, çocuklarımın gözlerindeki korkuyu gördüm. Kendimden utandım. Haklıydınız. Şimdi o günleri hiç yaşamamış gibiyiz. Hayatıma öyle bir dokundunuz ki. Bir gün benim hayatımı değiştiren kadın diye sizinle çocuklarımı tanıştırmak istiyorum” diyordu.
Bir kadının hayatına olumlu yönde böyle dokunmak güzel. Yıllar sonra bunu duymak da çok güzel bir duygu. Bazen düşünürüm, "Bir insanın kendi kendisine yaptığını köylü toplansa yapamaz" derdi annem. Ne güzel sözdür aslında bu. Her ne yapıyorsak, kendi kendimize yapıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.