Dün hafta sonu eğlencemizi yazdım ve sitenin panelinden yayınlama tuşuna bastım ve evden çıktım. Yolda sosyal medyadan köşemi yayınlamak istediğimde ise yazının anca girişinin yayınlandığını fark ettim.
Bu nedenle dün yazıyı sildim ve bu günde hafta sonu nasılsa, okuyucularımız bu gün okusun istedim.
Buyurun hafta sonu anılarımıza
Biliyorsunuz artık her Pazartesi günü Lider TV’de Kartal Oğuz Modoratörlüğünde İbrahim Okumamış’la birlikte karşılıklı gıybet yapmaya başladık. Canlı canlı yardırıyoruz karşılıklı.
Geçen hafta ilk program olması nedeniyle herkes programı çok beğendi. İzlenme rekorları kırdı ????) ama programı banttan izlediğimde ben kendimi biraz heyecanlı, azıcık lakayt, azıcık ukala ve ağzı bozuk olarak izledim. İlk televizyon deneyimim. Bilmem siz ne düşünüyorsunuz.
Her neyse İbrahim Okumamış canlı yayında komik bir anımızı hatırlattı. Bu gün size onu anlatayım.
Duraliler tarafında bir yaz günü çok büyük bir yangın çıktı. Hürriyet’teyiz yine. İlk ekip olay yerine intikal etti ama yangın çok büyüdüğü için bazı bölgelere ulaşmak filan çok zor. Bir yandan diğer yana geçemedi arkadaşlar, haber merkezi İbrahim Abi ve beni takviye olarak ekibe gönderdiler.
Efsane kaptanımız Yusuf Yavuzyiğit ben ve İbrahim Okumamış çıktık yola. Duraliler bölgesi, aşağı Karaman yangın devam ediyor. Evler, ahırlar, seralar, meyve bahçeleri filan yanmış. Ama asıl mesele, bölgenin insanı yazlık-kışlık yaşayanlar. Bu nedenle evlerin neredeyse tamamı kapalı ve herkes yaylada o yaz gününde. Can kaybı yok ama zarar çok. Müdahale edebilen insan az. Yangın saatlerdir devam ederken yayladakiler buldukları araçlar ile akşam saatlerinde anca yetiştiler evlerine.
Biz gideceğimiz bölgeyle ilgili telsizle aramızda haberleşiyoruz. Yukardaki arkadaşlar bize konumu söylüyor ama biz bulmakta zorlanıyoruz. “Köyden rastladığımız birisine soralım” dedik ve karşımıza genç bir delikanlı çıktı. Arabadan indim, “Ablam, filanca yere nasıl gideriz” dedim. Genç delikanlı bir anda ağza alınmayacak kadar ağır bir küfür etti ki, nevrim döndü. “Ne diyorsun sen?” demeye kalmadı, adam üzerime hücum etti. Ben arabanın önünde ne olduğunu anlamadan bir anda saldırıya uğramanın şaşkınlığı ile karşılık vermeye çalışırken İbrahim Abi ve Yusuf kaptan atladı arabadan ve bunu bir güzel pataklayıp, kovaladılar. Adamın ağzındaki küfürler insanı katil eder. O cinsinden yani.
Kendi kendimize söylenerek yangın mahalline doğru yöneldik. Bir süre sonra ben daha içerilere ve oradan ormanlık alandan daha yukarılara doğru, fotoğraf çekerek giderken, İbrahim abi ve Yusuf kaptan aşağı bölgelerde fotoğraf çekimleri yapıyorlar. Benim bulunduğum bölgede bir süre sonra telsiz çekmemeye başladı. Yangından çok güzel fotoğraflar çektim. Bir süre sonra irtibatı tekrar sağlamak ve elimde çektiğim filmleri şoför arkadaşlara vererek, gazeteye yetiştirmeleri için aşağı inmeye başladım.
Bu arada telsiz çekmeye başlayınca büro şefimiz Dursun Gündoğdu’nun beni aralıksız anons ettiğini duydum. Cızırtılı da olsa sesimi duyunca Dursun abi, can havli ile anons ediyor, “Bulunduğun yerde gizlenecek bir yer bul ve kendini sakla. Seni almaya gelecek arkadaşlar” diye. Ne olduğunu anlamadım. Neden gizleniyorum; neden beni yangın mahallinden çıkarmaya çalışıyorlar çözemedim.
Dursun abi söylüyor ama o zamanlar dünya yüzeyinde genişçe bir yer kaplayan ben nasıl saklanayım? Taşın ardına gizlensem, ardım açıkta kalacak. Neyse, bulunduğum bölgeye daha önce Kadir Usta isimli şoförümüz gelmiş yangın yerinde zaten beni arıyormuş. Kısa süre içinde buluştuk.
Arabaya binince Kadir kaptan, “Hemen arkaya geç, koltuğa yat. Üzerine bir şeyler örteceğim, seni buradan çıkarmamız gerekiyor” dedi. “Ne oluyor önce onu söyle” dedim.
“Siz yangın yerine gelirken, genç birisini dövmüşsünüz. Meğer o köyün delisiymiş. Koşarak köylülere sizin onu dövdüğünüzü anlatmış. Köylüler yangını söndürmeyi bırakmış, sizi bulmak ve köyün delisini dövdüğünüz için size öldürmek istiyorlar. Yolları kesmişler. İbrahim abiyi sağ çıkarabildik ama Yusuf Kaptanı yakaladılar ve orakla kulağını kestiler. Şimdi hastanede. Köylüler ellerinde oraklar, tahralar, baltalar ile seni arıyorlar. Buradan sağ çıkabilmemiz için gizlenmen gerekiyor” dedi.
İşte o zaman gülmeye başladım.
Kadir kaptan, olayı ciddiyetini ve vehametini anlamadığım için bana kızıyor, kendince beni canlı çıkarabilmek için taktikler geliştirmeye çalışıyor. Yolumuz kesilirse yarma harekatı planı yapıyor.
Dedim, “Kadir usta devam et. Yol filan kesen kalmamıştır ortalıkta. Onların derdi, kan akıtmakmış; kanı da akıtmışlar zaten. Şu anda kahvede Yusuf Kaptan’ı nasıl yakaladıklarını ve kulağını kestiklerini birbirlerine anlatarak hava basıyorlardır”
“Ulan yol soracak bula bula köyün delisini bulmuşuz. Bendeki şansa bak. Deli deliyi dakkada nasıl da buldum abi” diyerek kahkahalar ile gülmem karşısında çingene davulu gibi gerilmiş Kadir Usta’yı daha da delirtmem haricinde herhangi bir sorun çıkmadı.
Biz sakin sakin hiç kimseyle karşılaşmadan geçtik yollardan
Ben önce acildeki Yusuf Kaptan’ın yanına gittim. Gerçekten Yusuf Kaptan’ın kulak gitmiş. Bir kısmını yerine diktiler ama, bir kısmı maalesef bulunamadığı için hafif yarım ay şekilde oldu.
Böylece eski kulağı kesiklerden aramızda bir tek Yusuf Yavuzyiğit kaldı.
NOT: İbrahim Okumamış ve Yusuf Yavuzyiğit, o gün beni korumak için az kalsın canlarından oluyordu. İbrahim abi ile farklı medya kuruluşlarında çalıştığımız dönem de, aynı büroda çalıştığımız dönemlerde de de karşı karşıya geldiğimiz, büyük kavgalar verdiğimiz anlar oldu. Ama ne olursa olsun, omuz omuza çalıştığımızı asla unutmadık. O gün bana yapılan saldırıyı arabadan inmeden izleyebilirdi. Ama beni koruma refleksi ile yapmadı. Bizim ağabeyimiz olduğunu hissettirerek, beni korumayı tercih etti. Keza Yusuf abi içinde aynı şey geçerli.
Buradan hem İbrahim Okumamış’a, hem de Yusuf Yavuzyiğit’e geç kalmış bir teşekkürü borç bilirim. Var olun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.