Polis-adliye muhabirliği yapanlar için bir süre sonra her şey rutinleşir.
İntihar, cinayet, trafik kazası, tecavüz her şey bir süre sonra doğal yaşamınmış gibi gelmeye başlar.
Bahar ayları bizim intihar şovu aylarımızdı. Yine bir bahar mevsimi o kadar çok intihar vakasına gitmişim ki, artık bana gına geldi. Yüzde 99.9 blöf yapıyorlar. İntihara teşebbüs olayı zaten kişi ölmek istemiyor ama pasif yardım istiyor. Bana yardım edin diye bağırmanın eylem dili yani. Yoksa intihar etmek anlık mesele.
Neyse intihar vakası anonsu geçti polis telsizinden. Koştuk gittik arkadaşlarla. Adam madde bağımlısı ve ağır şiddet gören eşi onu terk etmiş. Eşinin bulunduğu apartmanın karşısındaki apartmanın terasına çıkıp oradan (kendimi atacağım) diye bağırıyor. Bir ayağını aşağı sarkıtmış, vücudunun yarısı aşağıda, yarısı yukarda. Tutturmuş polislere "Karımı getirin bana" diye bağırıyor.
Yani bu eylemi ile (Senin için intihar etmeye bile kalktım. Eğer intihar edersem, vicdan azabı çekeceksin) demeye çalışıyor. Amacı ise yaşadığı korkunç cendereden bir tavşan gibi kaçmaya çalışan kadını, yeniden aynı cenderenin içine çekmek için tuzak hazırlıyor.
Fotoğrafları çektik. Ben ve bir muhabir arkadaş yukarda. Aşağı düşerse de aşağıda bir arkadaş var, an be an kaydedecek. Bu arada yüzlerce vatandaş intiharı izlemek için aşağıda toplanmış vaziyette.
İki saati geçmiş biz hala adamın ikna olmasını bekliyoruz. Polisler dil döküyor. Adam resmen tiyatroda başrol oynuyor. Anons geldiğinde öğle yemeğimizi bırakıp koşmuştuk. Elbette sıkıldık ve acıktık. Ben artık burnumdan soluyorum. Bir an önce bitsin şovu da gitsek diye. Yanımdaki genç arkadaş Yüksel Çakıroğlu ve sihirli soruyu sordu.
"Abla intihar eder mi?" dedi.
Açlıktan gözüm dönmüş ve şartellerim atmış vaziyette, "Hayatta intihar etmez bu O. . . . çocuğu" diye bir küfür çıktı ağzımdan.
Arkamdan uluma ile çığlık arasındaki bir ses tonuyla "Ben O.. . . pu değilim" diye bağıran bir kadın elindeki torbayı kafama geçirdi. Meğer intihar şovcusunun annesi, tam arkamdaymış.
Allah'ım torbanın içinde de sanki taş gibi ağır bir şey, artık ne varsa. Kafama yediğim anda, yıldızları saydırdı bana. Ben daha ne olduğunu anlamadan iki saattir şov yapan intihar eylemcisi "Kim ulan benim anama O.. pu diyen" diye bağırarak, intihar etmekten vaz geçti ve beni dövmek için terasta peşime düştü.
Ben merdivenlerden aşağı doğru kaçıyorum, intihar şovcusu peşimde, onun arkasında onlarca sivil ve resmi polisler, onların arkasında "Bana o. . . pu dedi, yakala oğlum, kır ağzını" diye ciyaklayan annesi, onun , arkasında itfaiye ve 112 sağlık görevlileri, onların arkasında Yüksel Çakıroğlu arkadaş paldır-küldür 5 katı indik.
Aşağıda biriken vatandaşlar ise polislerin adamı intihardan ikna ederek vazgeçirdiklerini zannedip, daha ben dışarı adım atar atmaz alkış-kıyamet koptu. Peşimden gelen madde bağımlısı intihar eylemcisi alkışları duyunca bir an şaşkınlıkla elini kaldırıp halkı selamlarken, ben araya çoktan karışmıştım. İntihar eylemcisinin halkı selamlamak için duraksaması üzerine polisler yetişti de ben kurtulmuştum.
Anne-oğlu polis arabasına bindirilip götürülürken derin bir oh çekmiştim. Ama kafamda da yumurtadan büyük bir şişlikle bir hafta gezdim.
Şimdi polis-adliye muhabirliğini devam ettiren bir tek Bülent Tatoğulları arkadaşımız kaldı.
Bizim aramızdaki lakabı ile Tato'nun da çok komik anıları vardır. İnsan azmanı gibi olmasına rağmen, yumuşacık bir kalbi vardır Tato'nun. Naziktir, kibardır. Benim gibi küfür bile etmez. Yani onca yaşadıklarına rağmen, insanlığını koruyabilmiştir.
Tato ile adliye koridorundayız. Polis kalpazanları getirmiş. Sahte 100 dolar basmış adamlar, piyasaya sürmeye başlayınca yakalandılar. Neyse, adliye koridorunda Tato'ya "Eğer bizim fotoğrafımızı çekmezsen sana 100 dolar vereyim" diyor. Kalpazanın vereceği 100 doları düşünün. Tato, "Hade len" diyor. Adam yine, "Fotoğrafımı çekme, yoksa seni döverim" diyor. Eli kelepçeli nasıl olsa, Tato inadına bir kare daha çekiyor.
Meğer adamın kalpazanlık yanında başka becerileri de varmış.
Polisin taktığı kelepçeyi nasıl ediyorsa, şık diye bileklerinden çıkartıveriyor ve bizim Tato'ya hücuma geçiyor. Tato bu! Durur mu? O'da kalpazana vurmaya başlıyor. Derken koridor sivil polisler, gazeteciler, sanıklar curcunaya döndü. Polisler ayırmaya çalışsa da koridordaki kavgada bir Tato üstte, bir kalpazan üstte. Böyle bir kaç dakikanın ardından polisler kalpazanı aldılar götürüyorlar. Bu sırada Tato'un ekipmanlarının bulunduğu sırt çantası kalpazanın sırtında gidiyor.
Meğer kavga sırasında nasıl olduysa, nasıl bir beceriyle bilemiyoruz, kalpazan Tato'nun sırtındaki çantayı, kendi sırtına geçirmiş, almış gidiyordu. Zor aldı ekipmanlarını kalpazanın sırtından.
Halen polis kanallarım açıktır. Arada kulağıma geliyor, Bülent Tatoğlu arkadaşımızı zor durumda bırakmak isteyen, mesleğini yapmasına engel teşkil edecek zorluklar çıkartabilen bazı polis şefleri varmış. Her zaman böyle sürtüşmeler olabilir.
Ama yapmayın efendiler.
Tato'da benim gibi polisin arasında yetişmiştir. Polis dostudur.
O'na zorluk çıkaracağınız zamanı daha verimli harcamak istersiniz diye düşünüyorum. Hem Tato, neredeyse 25 yıldır polis-adliyede. Sizin gibi kaç tane polis şefini gördü ve daha görecek bir bilseniz. Tato'nun halen görüştüğü yüzlerce polis şefi dostu var.
Neden onun anılarında kötü imajınız kalsın ki, her şey konuşularak çözülür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.