Doğruları ölünce mi söyleyeceğiz?
Bir insan öldükten sonra arkasından istediğiniz kadar ‘şöyle iyiydi, böyle iyiydi’ diye istediğiniz kadar söyleyin.
Ne fayda?
Her insanın hataları, kusurları, günahları olduğu kadar elbette iyi yaptığı bir şeyler, sevapları vardır.
Meslek büyüklerimiz bir süreden bu yana fırsat buldukça üstü kapalı veya açık şekilde kamuoyunun yakından tanıdığı Hidayet Gültekin’e eleştiriler getiriyorlar.
Kahveciler Odası Başkanı Murat Ağaoğlu ile ara bulmaya geldiğinde Hidayet Gültekin’le ilgili en ağır yazıyı ben yazdım.
Şimdi gelelim Ünsal Mahallesi’ndeki vakıflara ait konutun nasıl ve neden alındığına.
Bundan yaklaşık 6-7 yıl kadar önceydi.
O dönem Antalya’da Üniversite öğrencisi Kongo’lu Marleen Missoni isimli bir kız vardı. Hayat mücadelesi veriyordu.
Benim tanışmam İleri Gazetesine öğrenci kimlik kartını kaybetmiş, kayıp ilanı vermeye gelmesiyle olmuştu. Kayıp ilanın verecek parası bile yoktu. Üniversite öğrencisi diye ücretsiz yapmıştık.
Üniversite bitmesine rağmen Akademik kariyerine devam etmeye çalışıyordu. Neden ülkesine dönmediğini sorduğumda “Çok fakiriz. Burada sokakta yaşarım ama asla dönmem” demişti.
Büyük konuşmuştu!
10 yılı doldurup, Türk vatandaşı olmaya çalışıyordu. Ama çalıştığı kuaför bunun parasını vermediği gibi, bir de ‘Kaçak çalışıyor’ diye ihbar etmişti.
Sınır dışı edilecekti.
Avukat Ahmet Çevik devreye girdi. Marleen’i kurtardı ve açtığı davayı Anayasa Mahkemesine götürerek ‘Yabancı öğrenciler öğrenim süresi boyunca çalışabilirler’ diye karar çıkarttı.
Yani yüzlerce yabancı uyruklu öğrenciler bu gün rahatça çalışabiliyorsa Marleen’e ve Avukat Ahmet Çevik'e borçlular.
Bir süre sonra Marleen, aslen Belçika, sonradan Türk vatandaşı da olan birisiyle evlendi.
Biliyorsunuz Avrupalı’lılarda Afrika ülkesinden kim olursa sömürge, siyahilerin köle oldukları düşüncesi genlerine işlediği için Marleen’e çok kötü davranıyor.
Kız bebeğini doğuran Marleen boşanmış ve tek kuruş nafaka ve tazminat istememiş.
Kucağında bebek ile sokaklarda kalmaya başlamış.
Biz onu yeniden bulduğumuzda çok perişan bir haldeydi.
Geçici olarak bir yerde barındırmaya başladık ama hem oturumunu uzatması hem de elindeki 8-9 aylık bebekle resmi bir adrese ihtiyacı vardı.
Deli gibi ödeyebileceğimiz kirasıyla ev ararken imdadımıza Hidayet Gültekin yetişti.
Tam o sırada Vakıflar Bölge Müdürlüğünün açtığı bir ihaleden haberimiz oldu. Marleen yabancı uyruklu olduğu için ihaleye giremiyordu. Benim ise evraklarım hazır değildi ve Hidayet Gültekin’in evrakları hep elinin altında olduğu için aynı gün ihaleye dakikalar kala ihale ücretini de yatırıp katılabildi. İşlemlerin tamamını, ücretlerin tamamını, noter masrafını filan hepsini cebinden karşıladı.
Bunları yaparken, “Çorbada bizim de tuzumuz olsun” dedi.
Biz evdeki yatak-yorgan-kap kacak ne varsa taşıdık. Bir arkadaşımız kanepe bağışladı, diğer halı derken Kepez Belediyesi buzdolabı verdi.
Hidayet Gültekin hayırseverlerin bağışladığı elektrik süpürgesi, çamaşır makinasını filan ayarladı. Yetmedi bebeğe kıyafetler, mamasını, bezini doldurdu eve.
Marleen ve yeni bebeği burada yaşamaya başladı.
Sonra annesini, kız kardeşini, erkek kardeşini Antalya’ya gelmesini sağladı ve bir süre sonra o evden ve bu kentten ayrıldılar.
Ünsal Mahallesindeki Hidayet Gültekin’in Vakıflardan ev alma mevzusunun iç yüzü budur arkadaşlar.
Hidayet Gültekin bunu açıklamaz ama bunun tanığı ve tarafı olarak bunu açıklamak benim boynumun borcudur.
İçinizde ‘bu yasal değil’ diyenler olabilir.
Haklısınız ama bir muhtaca yardım ederken, sevap işlerken biz bunları hiç düşünmedik aklımıza bile gelmedi arkadaşlar.
Meslek büyüklerimizden birisi Hidayet Gültekin’in C plaka alma çabasıyla ilgili olarak yazarken, “Bir bakıyorsun servisçi, bir bakıyorsun gazeteci. Bir bakıyorsun danışman bir bakıyorsun yine gazeteci” diye yazmış.
Senin plaj-karavan park işletmeciliğine ne demeli?
Bu gün ben bile emekli maaşı ile geçinemiyorum ve inanın bana ek olarak ne iş olsa yapacağım. Buna garsonluk, bulaşıkçılık ve amelelik de dahildir.
Çalışmak ayıp değildir kardeşim.
Ne yani ben bir lokantanın arkasında bulaşıkçılık yaparak nafakamı kazanırken, gazeteciliğimden ne eksilecek?
Böyle şeyleri görünce aklıma Ak Parti’nin en hızlı döneminde Isparta Belediye Başkanı olan Hasan Balaman geliyor.
Balaman, DHA muhabirine saldırmış, bizim muhabiri fena halde dövmüştü.
İlk gün ağır haberler çıktı.
Bilin bakalım sonra ne oldu?
Aradan bir süre geçinde eşinin üzerine iletişim şirketi olan ağabeyimiz bölge temsilcimiz Isparta Belediyesinden o günün en yüksek ücreti ile tanıtım ve iletişim işini aldı. Ve muhabirimizi haşat eden o belediye başkanı ile kendisinin yaptığı röportaj daha birkaç hafta önce aleyhine haber yazdığımız Hürriyet Akdeniz’de tam sayfa yayınlandı iyi mi!
Bu camiada herkes herkesin ne yaptığını gayet iyi biliyor.
Adam çocuklarının nafakasını kazanmak için servis plakası da alır, sütlaç satan dükkan da açar.
Gazeteciler Cemiyetine kayıtlı diye laf çakıyorsunuz ama o cemiyette gerçek mesleği kuyumcu, düğün salonu işletmecisi, reklamcı, danışman, marketçi ve ne olduklarını, kim olduklarını hiç bilmediğimiz bir sürü üye var.
Bana inanmıyorsanız açın AGC’nin üye sayfasına bakın.
Hidayet Gültekin’i linç etmek için taş atacaksanız, ilk taşı içimizdeki en günahsız atsın..
NOT: Yazının başında Antalya Kahveciler Odası ve federasyon Başkanı Murat Ağaoğlu'ndan bahsettik. Sahi Ağaoğlu nerelerde?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.