ABDÜLHAMİT HAN'I ANLAMAK -2
Antalya Birlik Vakfı’nın liselerde dört yıldır düzenlediği “ABDÜLHAMIT HAN’I ANLAMAK” kompozisyon yarışmasının 2018 yılındaki birincisi,
14 Şubat 2019 Perşembe 11:58
Serik Anadolu Lisesi öğrencisi, Sayın Birgül SARI kızımızın makalesini ve aynen size takdim ediyorum. Öğrencimizi de ayrıca tebrik ediyorum.
KARANLIKTAN GELEN BİR IŞIKTIR SULTAN HAMİT HAN
Kapıların ardında ketumluğuyla meşhur Yıldız Sarayı’nda kimi sırlar sesle, kimisi nefesle nüfuz ederken odalara, kimi sırlar ise mezar taşları olmadan gömülmüş bekliyor demirden yüreklerde. Kapılarına kilit vurulur, sessizlik cirit atar, sadece rüzgârın serinliği hissedilirdi sarayın koridorlarında.
Herkes gibi mermerlerde üşürdü… Sultan Abdülhamit ne yapar ne eder ? Bir kar tanesiydi görünmezlere dalan, anlaşılamayan. Belki bir efsane gibi anlatılan İlm-i ledünüyle, belki her gece bir gölge gibi sokaklarda dolaşmasıyla halkın bir türlü bitmeyen sancılarını da, doğan Hamit adlı bebeklerin çığlıklarını da duyardı. Sultan Hamit-i bilmeyen, onun düşüncelerini irdelemeyen Yıldız’dan cumaları hiç çıkmaz sanırdı. Sarayın yağız atları, bu atların nalları altında gecenin bir vaktinde ezilen Arnavut kaldırımlı sokaklar bilirdi asıl gerçeği…
Evet, düğümler yavaş yavaş çözülüyor ve anlamaya çalışıyoruz, bu büyük siyah ve o pak sırlar perdesini anlamaya çalışıyoruz itinayla. Onca hasıma rağmen, onca istibdata neden… Karanlığa gömülmüş denizcinin fener aradığı gibi bizde doğruyu arıyoruz sayfaları yanlış bilgilerden kertilmiş kitaplarda, Sessiz filmler misali bizler de bir “Sultanı” anlatmaya çalışıyoruz. Bulanık zihinlerimizle ona karşı yayılan loş ışıktan çok şeyler görüyoruz. Hadi hayırlısı…
Kadri musalla taşında bilenen, zor zamanların kurtarıcısıdır. Sultan Abdülhamit Han. Bir dünyaya devran… Ululuğundan bi- haber dillerin “ Kızıl Sultan” diye kirletmeye çalıştığı hakan! İmparatorluk asırlarca savaşmaktan harap ve bitap düşmüş haldeyken, devleti otuz yıl yaşatan bir Müslüman…
“Abdülhamit’i anlamak 21.Yüzyılı anlamaktır ” diyen tarihçi açıkça kanıtlar aslında her şeyi. Kökleri toprağından koparılmaya çalışılan koca çınarın gölgesidir. O bir ruh, beden kol, kanat… Ve Sultan Abdülhamit.
Ah Hamit Han! Padişahtır O. Tüm baskılara rağmen. Yapılması gereken onca iş vardır.
Ve neticede uyku düşmez mavi gözlere. Devlettir o, uğrunda değil uyku, can fedadır. Tebaanın dilinde bekası için vird-i zebandır devlet Nahif bir dans başlar şimdi karanlık kuytu bir odadaki masanın etrafında.
Sinsidir onca toplantı aslında. Fakat aldırmaz etrafındakilere ulu Hakan.
Kimisi o masada kalmış, kimisi kalkıp gitmiş… Ve “ Bir devlet yitmiş, bir devlet kalmış” oyunu başlar vesselam.
Ulu Hakan da babadır, vatanı için her türlü yeniliğe hazır. Tarihin silinmez mührüdür o.Bir çocuğun başını okşamasında gizlidir onun merhameti. Zira Sultan Hamit kendisine yapılan bombalı suikastı tertip eden Jorris’i affedip Avrupa’ya hafiye olarak göndermiştir. Onun affedemeyeceği tek şey vatana, devlete zarar vermeye çalışanlardır. Çünkü Abdülhamit’e göre:
“VATANA İHANETİN NEDENİ OLMAZ. ER YA DA GEÇ BEDELİ OLUR.”
Ulu Hakan, öyle bir hükümdardır ki; gönlümde, ulemayla iftar yapan mabeyn personeliyle, hatta Balkan cephesinden gelen gazilerle yemek yer Haydarpaşa Şifahanesi’nde. Milleti dardayken rahatça başını yastığa koyup uyuyamaz.
Ve şöyle söyler anılarında ; “Beni evhamlı sanıyorlar. Hayır. Ben sadece, gafil değilim”
Onca uruşa rağmen gerçek padişahlık bu değil midir?
Ne yazık ki vatan toprağı uğrunda canını ortaya koyan Ulu Sultan mükâfatını önce mason oyunlarıyla tahtından indirilerek, sonra da ders kitaplarındaki resimlerinin altında yazan Osmanlı’yı 33 yıl istibdat ile yöneten “ Kızıl Sultan” ibaresiyle görecektir.
Enver Paşa: “Turan yapacaktık viran olduk, bizim en büyük günahımız Sultan Abdülhamit’i anlayamamaktır ”demiştir.
Bu sözcüklerdir günahını aldığımız bir padişahın devleti için neler yaptığını özetleyen.
“Ben bu kadar zamandır milletimin hiçbir evrakını abdestsiz imzalamadım” derken hiç abartmamıştı. Yatağının başında duran tuğlası ve zevcesidir. Şahidi yedi yaşından beri bir gün bile vatan toprağına abdestsiz basmamıştır.
Sultan Hamit bir deniz misalidir. Üzerinde dönen onca oyuna rağmen hala dalgalarını vurur devletinin bekası için sahile. Yarının umudunu ve geleceğini tek tek taşır kıyıya deniz kabuklarıyla birlikte. Çok zamandan sonra koca sahil yanlış bilinen bir padişahı, Abdülhamit’i anlatır.
Vefanın 100 sene-i devriyesinde cennet mekân Sultan Abdülhamit Han’ı sadece hürmetle anmak yeter mi?
Onu anlayabilmek bize borç değil mi?
Bir zamanlar, tarih kitaplarında adını lekeleyenler yüzünden, hak bildiği yolda yürüyen hükümdarı hala yanlış bilenler var.
Doğruları onlara kim gösterecek? Kızıl Sultan olarak bilenlere Ulu Hakan olduğunu, o zamanın şartlarında ülkesi için en doğrusunu yapmaya çalıştığını kim açıklayacak?
Bizler varız Abdülhamit’in arkasında şimdi, koca bir nesil. Onu anlayıp koca dünyaya anlatmak Bize vesil. Ecdadının acı ve tatlı hatıraları ile dolu geçmişini inkâr etmek hiç bize göre değil
“Kendi türküsünü bilmeyen başkasının havasını söyler ”
Ne güzel söylemişler değil mi? Tarihini inkâr edenler köksüz nesiller yetiştirmiş ve tarihe sermaye olmuştur.
Saçakları kurumuş ağacın nasıl gövdesi çiçek açıp vermezse, bir Türk içinde Abdülhamit Han’sız bir gelecek düşünülemez.
Kalın Sağlıcakla…