HAFTASONU EĞLENCESİ
22 Mayıs 2021 Cumartesi 08:37
HAFTASONU EĞLENCESİ
Gazetecilerin arasında, özellikle polis adliyecilerin arasında birbirlerine haber atlatması kadar zevkli başka bir muhabbet yoktur.
Bana haber atlattıkları zaman şefimizden yediğim fırçadan çok rakip arkadaşımızın pis pis sırıtarak yüzüme karşı "Kütüüüük" diye bağırması koyardı. O'nun yüzündeki mutluluk, o aldığı zevk benim tüm hücrelerime işlerdi. Aldırmaz görünürüm, "Ne kütüğü lan olsa olsa o haberden anca kürdan olur, kürdan" derdim ama kesin en az yarım kilo yağlarım erirdi hırsımdan. Ama haber atlatınca, aynı davranışı daha da abartarak arkadaşlarıma ben yapardım.
Birbirimize haber atlattıktan sonraki zaman sürecinde her şey durur. O an bizim en büyük haz ve mutluluk yaşadığımız andır. O anlarda cebimizde kör kuruşumuz olmaması, evde borçtan dolayı kesilen elektriğimiz, akşama yiyecek yemeğimizin bile bulunmaması çok önemli değildir. O an bunların tamamı önemini yitirmiştir.
Bu arada kütük demek, 'büyük haber' demektir. Kürdan ise 'Ne kütüğü minicik bir haber' anlamında kullanıyorduk.
Günlerden bir gün Kepez bölgesinin en ücra mahallelerinin birisinde, liseli kız arkadaşını görmek isteyen delikanlı öğretmenler tarafından okul bahçesine alınmayınca kıyamet kopar. Atlar Tofaş ürünü arabasına ve eve gider, yanına tabancasını alıp döner.
Zorba aşık, lisenin önünde tabancasıyla okula doğru arka arkasına ateş eder. Silah sesleriyle lisedeki öğrenciler, öğretmenler arasında büyük panik yaşanır. Bağırış-çağırış arasında zorba aşık "Hepinizi öldüreceğim" diye tehditler savurarak arabasına atlar ve gaza basar.
Tam o sırada yan tarafta bulunan ilkokul öğrencilerinin okul çıkış saatidir. O panik ve hızla yolun kenarından evlerine doğru giden ilkokul öğrencilerinin arasına dalar. Günün sonunda yanlış hatırlamıyorsam 4 ilkokul öğrencisi yaşamını yitirir. Biz olay yerine ulaştığımızda her yer kıyamet günü gibiydi. O cansız minik vücutlar kanlar içinde yolun her yanına savrulmuş. Sahne çok berbat.
Haberi toparladık, geçtik ama haberin devamı olarak bunca olayların işlenmesinin nedeni olan büyük aşkın kahramanı liseli kız aklıma takıldı. Ertesi gün tekrar olay yerine geri döndüm. Bir baktım tıpkı benim gibi düşünen Yusuf Dalaman'da olay yerinde. Sonunda beraber çalışmak üzere anlaştık. Zaten ikimizden başka da haberin peşine düşen yoktu.
Kızın okuduğu liseye girdik ve okul müdüründen kızla ilgili bilgi toplamaya çalıştık ama nafile. Öğrenciler ile konuştuk filan ama elimiz boş. Liseli öğrencilerden öğrenebildiğimiz tek şey, olay platonik bir aşk hikayesi değil. Liseli kızımız, bu gençle bir süre flört ediyor. Daha janjanlı başka birisini bulunca veya aralarında aşk bitince bilemiyoruz artık oğlana 'güle güle' diyor.
İşte bu dakikadan sonra aşkından gözü dönmüş genç terk edilmeyi kabullenemiyor. Her gün okulun önüne geliyor, kızla konuşmaya çalışıyor, kız reddediyor. Öğretmenler durumu fark ediyorlar ve kız öğrenciye zarar vermemesi için oğlanı okulun önünden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Zira oğlan, eylemlerinin ve şiddetin dozunu her geçen gün biraz daha arttırıyor. Oğlan artık takıntılı bir halde, deli mayın gibi okulun etrafından ayrılmıyor. Böyle bir sürecin sonunda ortada 4 masum minik yavruyu trafik kazası değil, bile bile katletmiş oldu.
Okuldan bir şey çıkmayacağını anlayınca Yusuf Dalaman'la birlikte oğlanın evine gitmeye ve oradan bilgi veya fotoğraf temin etmeye çalıştık. Gecekondu mahallesi ve labirent gibi sokakların arasında bir yerdeyiz. Evin etrafını dolaştık, kapıyı çaldık ama hiç kimse yoktu. Komşuları, ailenin trafik kazasında yaralanan ve polis tarafından gözaltına alınan zorba aşığın yanında olduklarını, öğleden sonra geleceklerini söylediler.
Yusuf Dalaman ile öğleden sonra 16.00-17.00 gibi tekrar aynı evde buluşmak üzere ayrıldık. Ama birbirimizi atlatmamak için söz verdik.
Öğleden sonra oldu ve ben Yusuf Dalaman'a verdiğim sözü bir kenara bırakarak 'haber atlatmada her şey mübahtır' deyip, bir saat sonra yeniden eve geri döndüm. Amacım aile ile Yusuf Dalaman'dan önce konuşmak ve devam haberini yapabilmek. Eve yaklaştığımda Yusuf Dalaman'ın aracını gördüm.
Gazeteciliğin yanı sıra para kazanmak için ticari faaliyetleri ve elinin sıkılığı nedeniyle kendi aramızdaki adıyla Yasef efendi, meğer aynı şeyleri düşünerek bana haber atlatmak için benden önce eve geri dönmüş.
Sanki ben aynı şeyi yapmayacakmışım gibi verdiği sözde durmayan Yusuf Dalaman'a kızarak kapıdan içeri girdim. Yusuf'la göz göze geldik, kaş-göz işareti yaptı ama Yusuf'ta bir gariplik var. Yüzü botokslu gibi şişmiş ve kıpkırmızı. Bildiğin nar gibi kızarmış ve kafası iki katı görünüyordu. Yanında genç bir oğlan vardı. bende gelince zaten kendi aralarında tartışıyorlardı, oğlan bizi kapı-dışarı etti.
"Ne oldu" dedim. Yusuf zor bela konuşabiliyor. "Elim boştu, aile belki geri dönmüşlerdir diye evi bir yoklayayım dedim. Bizi dışarı atan oğlan, trafik kazası yapan gencin küçük kardeşi. Aslında olay platonik değil, kızla bu oğlan flört ediyorlarmış. Okul bitince evleneceklermiş. Hatta oğlan ile kızın çok samimi fotoğrafları vardı albümde. Küçük oğlan bana fotoğrafları gösterdi ama vermedi. 'Annem-babam gelsin onlar versin' dedi. Annesi-babası gelince fotoğrafı belki de alamayacaktık. Ne dil döktüysem çocuğu kandıramadım. Bu nedenle fotoğrafları albümden yürütmeye karar verdim." dedi.
Ben hala kızgın ama merakla "Ee nasıl bu hale geldin" dedim. "İşte fotoğrafları yürütebilmek için aklıma bir fikir geldi. Bu gün eczaneden annemin romatizma ilaçlarını almıştım. Çantadan onu çıkartıp, oğlana 'Abim benim ilaç saatim geldi. Bana bir bardak su verir misin' dedim. Amacım, oğlan su almak için mutfağa gittiğinde, albümden fotoğrafları alacaktım. Ama bacak kadar şerefsiz oğlan fotoğraf albümünü topladı, koltuğunun altına alıp, mutfağa öyle gitti. Suyu getirdi, burnuma dayadı. Bende bir tane ilaçtan bir şey olmaz diyerek, verdiği suyla annemin romatizma ilacını içtim. Şimdi nefes alamıyorum" dedi.
Günün sonunda elimiz boştu ama benim keyfim yerindeydi. Dalaman, o geceyi acilde geçirmişti. Bana haber atlatacağım derken hastanelik olmuştu.
Daha sonraları Yusuf Dalaman'a "Demek bana haber atlatmaya kalkarsın ha! Bak Allah iyi demedi sana. Az kalsın nefesi başka yerden alacaktın" diye epey dalga geçtim.
Yusuf Dalaman, Antalya'nın yetiştirdiği en iyi gazetecilerinden birisidir. Çeşitli nedenlerden dolayı meslekten uzaklaştı gitti. Ama ruhunun bir yerlerinde hala o amatör muhabirliğin yattığını bilirim. Sevgili arkadaşımı uzun süredir göremedim. En kısa zamanda onu yeni yaptırdığı seralarında ziyaret edeceğim.
O günler, gazetecilerin arasında haberin tatlı rekabeti olduğu günlerdi.
Şimdi de meslek bambaşka boyutta. .