HER CÜMLESİ FALSO
05 Nisan 2022 Salı 08:30
Geçtiğimiz hafta “Liyakat yerlerde sürünüyor” başlıklı bir yazı kaleme aldım.
Yazının ana temasında Yörük derneklerine aynı oranda eşit davranılmadığı gerekçesiyle, Abdullah Duman ve İbrahim Bodur başta olmak üzere bazı dernek başkanlarına daha eşit davranılmasına gelen itirazları değerlendirmiştim.
Buradan yola çıkarak, özetle ABB Bürokratlarının bazılarının kafalarına göre takıldıklarını anlatabilmek için “Başkan ne talimat verirse versin, kendi bildiklerini okuyan bu arkadaşlar aslında Başkan Böcek’i adam yerine koymamakla, “Seni biz eteğimizde sallarız” moduyla hareket ettiklerini” belirterek, bu bürokratların yaptıkları eylemler nedeniyle Başkan Böcek’e kızanlar, küsenler hiç de azımsanamayacak hale geldiler.” Demişim.
Devamında “Antalya’nın dokusunu bilmeyen, sokaklarını tanımayan, Antalya’lıların hassasiyetlerini anlamayan birisi olan Sayın İsmail Oskay’ı paraşütle Kent Tarihi ve Tanıtım Dairesi Başkanlığını teslim edilmesinin sıkıntılarını yaşamaya başladık ve önümüzdeki günlerde daha vahimlerini yaşayacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. 2.5 yıl önce navigasyonla Antalya sokaklarında gezen adamı, Kent Tarihi Daire Başkanlığı koltuğuna oturtuldu.” Diye eleştirilerde bulunmuşum.
İşte bu yazı nedeniyle dün Kent Tarihi ve Tanıtım Dairesi Başkanı İsmail Oskay beyefendi bendenizi telefonla aradı. Bir dolu konuşmasından anladığım kadarıyla “Ben liyakatsız değilim. Ben tarih okudum, ömrüm okumakla geçti. Lisansımı yaptım” dedi. Sakin sakin dinlerden “Yalan yazıyorsunuz” diye bir cümle kurdu, kan beynime sıçradı.
"Değil bu yazı, bana yalan yazdın diyecek adamın alnını karışlarım” dedim. Çok da çıtkırıldım birisi değilim, sinirlenince dilimin ayarı da kaçıveriyor. Bu nedenle “Adamın alnını karışlarım” derken epey celallenmişim demek ki, misafir arkadaşlar yerlerinden hopladılar. “O yazının neresinde yalan var söyle bakayım?” dedim. Ben telefonda bekliyorum, karşı tarafta bilgisayardan benim yazıyı açtı. Satır satır üzerinden geçmeye başladık.
“İbrahim Bodur’u orda tanıdım, kendi zihniyetinizden dediğiniz yalan” dedi. “Peki kardeşim, İbrahim Bodur hangi partide yöneticilik yapmış? Diye sordum. “Büyük Birlik Partisi” Peki BBP, DSP’den ayrılarak mı kuruldu? Hangi partiden ayrılarak kuruldu? Sayın Oskay’dan el cevap; “MHP yani ülkücü köken” dedi. “Peki İYİ Parti ve senin siyasi kökenin nedir? Dedim. “Ülkü ocakları” dedi ve baktı buradan çıkış yok, döndü “Ama oturma düzenini ben yapmadım” dedi. Peki kardeşim, bizler katılımcıydık; o kürsüdeki oturma düzenini ben mi belirledim? Ben mi elinden tutup da senin sağına İbrahim Bodur’u, Durmuş Ali Arslan’ın soluna da Abdullah Duman’ın sınıf başkanı gibi yerleştirdim? Diye sordum.
Burada “Yörük dernek başkanlarının tepesinin attıran oturma düzenini ben yapmadım, Durmuş Ali Arslan yaptı” diyecek ama diyemediği için geveleyerek, “Ben yapmadım” cümlesi oldu.
Eyvallah, “Devam edelim” dedim. “Biz tüm dernekleri aradık, sizin Has Yörükler Derneği Başkanını da aradık. Üstelik bunu sizin başkanınıza söyledim” dedi. Dişlerimi sıkarak “Be efendi, Mustafa Ateş sana telefonda “Ben tüpçüyüm. Tüp satıyorum. Ne olursa olsun telefona cevap vermeme gibi bir şansım hiç yok. Tarih ve saat verirseniz, telefon kaydımdan çıkartırım” demedi mi? Dedim.
“Onu geçelim” dedi, “Ben artık Antalya’yı avucum içi gibi biliyorum. Antalya’da Antalya’lı mı kaldı? Benim diyen Antalya’lılardan daha iyi biliyorum bu kenti” dedi.
Benim kan ikinci defa beynime sıçradı.
“Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Bu memlekette Antalya’lı mı kaldı derken, bunu 7 göbek bir Antalya’lıya söylüyorsun.” Dedim. “Ablacım hani çok göç alıyor ya, o nedenle söyledim. Hadi tamam ilk günler navigasyon kullandım ama sizin o yazınızın ardından Antalya’yı karış karşı gezdim. Her sokağını biliyorum artık” dedi. Ben ise “Afferim sana” dedim.
Devamında “Ben bu koltuğa paraşütle filan oturtulmadım. Hak ettim. Sizin elinizde liyakat ölçeriniz mi var?” deyince “Liyakat kiloyla da satılmaz, metreyle de ölçülmez ama bunu bana değil, kendi partililerine, yani İYİ Partililere söyleyeceksin. Seçim döneminde Antalya’da gecenin bir yarılarına kadar Antalya sokaklarında seçim çalışmaları yapan partililere anlat. ‘Biz seçimlerde Muhittin Böcek için gece gündüz çalıştık, biz göreve getirileceğiz derken, adam paraşütle daire başkanlığı koltuğuna oturtuldu. İçimizde bu görevi liyakatıyla yapacak hiç mi adam yoktu' diyorlar. Ayrıca şu ana kadar yapılanlara bakınca haksız olmadıklarını görüyoruz" dedim.
İşte orada da İsmail Oskay’ın tepesi attı. “Bunu söyleyenler daha dün İYİ Partiye gelenlerdir. Bu parti kurulduğu günden bu yana çalışıyorum. Meral Hanım için Twitter’de hastang açtım ben” dedi. “Ne yani Twitter’de hastang açtın diye mi bu koltuğu hak ettin? Dedim “Bak bir gazeteciyle konuştuğunu hatırlatırım sana” dedim.
“Yok öyle değil de, tabi hastang açtım diye değil tabi de ben şunu demek istedim. Meral hanımla birlikte 30 küsur il gezdim. Partinin kuruluşunda vardım. Milletvekili aday adayı oldum. Bana bunu söyleyenler partiye sonradan gelip, sahip çıkmaya kalkanlar” dedi.
“Al sana kaya, nereye dayarsan daya”
“Abla beni yazıp duruyorsun. Ben gerçekten çok çalışıyorum. Kurultay için gecemi gündüzüme katıyorum. Bak kaç tane yörük-Türkmen beyini aradım, orta asya'dan gelecekleri ayarladım. Hepsinin listesi bende” dedi. “Sevgili kardeşim o liste zaten benim elimde var. Bak hala atıyorsun, sen hele orta asya'dan hiç bir dernek başkanını filan aramadın. Menderes Türel döneminde bu kurultayı düzenleyen ekibe arattırdın. Şu anda da 3-5 çalışan bu işi götürüyor, başkasına söyle onu bana sallama” dedim. “Ben derken yani personelim aradı. Tabi onların işi bu” dedi.
“Biz Has Yörükler Derneği olarak yapacağımız şenlik kime davetiye vermeye gittiysek yüzlerini buruştururarak “Bu işin içinde Abdullah Duman yoktur inşallah” dediler. Bu süreç içinde söylenilenler karşısında bazen yörüklüğümüzden utandığımız anlar oldu. Bu duyduklarımızın devamında yörük derneği olarak Abdullah Duman’la aynı kefeye konulmamız da bizi üzdü ve utandırdı. Hiç kimse yörükleri kendi ali menfaatleri için böyle kullanamaz. Buna tepki gösteren yörük dernek başkanlarını ‘Arızalı tipler’ diyerek ötelemiş, Abdullah Duman ve avanesinin neredeyse emir eri haline gelmişsiniz. Bir yandan “Türk kurultayının hiçbir yerinde Abdullah Duman yok” diyeceksiniz diğer yandan ise Abdullah Duman’ın talimatıyla bazı yörük derneklerine mesafe koyup, Sayın Duman’la birlikte kahvaltı sofralarında fotoğraf verip, Durmuş Ali Arslan’la birlikte el ele tutuşup ateş üzerinden atlayacaksınız. Buna da bizim inanmamızı bekleyeceksiniz öyle mi? Dedim.
Her cümlesi falso
Vallahi bu konuşmaya daha fazla dayanamadım.
“Abla gel bir gün kahvemi iç” dedi. “Selametle” dedim.
Sayın İsmail Oskay'la konuşmamıza aşağı-yukarı böyleydi ve konuşulanlara sadık kalmaya çalıştım. O kendisine "Liyakatsız" denilerek haksızlık yapıldığına inanıyor ama doğru cümleleri kuramıyor. İletişimle ilgili bir sorunu var. Kendisinden üstün gördüğü kişilere karşı yumuşak ve edilgen bir üslup, ama kendisini onlardan üstün gördüğü kişilere karşı biraz da kaba bir üslubu var. O nedenle bu gün Muhittin Başkan'da da sorsanız "İsmail yumuşak huylu çok iyi bir çocuk. Ensesine vur, lokmasını al. O kadar mütevazi" diyebilir.
Bu güne kadar geldiği memlekette veya gezdiği yerlerde ne tür ve nasıl bir gazeteciler ve gazetecilikle muhatap oldu bilmiyorum ama tanıştığı kafasındaki gazeteci profili ile beni aynı kefeye koymaya çalışmakla hata yaptı. İlk telefonu açtığı anda kaba ve nobran ama devamında "ablacım"a evrilen bir konuşmaya dönüştü.
Sevgili İsmail Oskay, kitap okumakla, okul bitirmekle bazı şeyler olmuyor, olunmuyor. Liyakat ölçermatiğimiz yok ama bunu değerlendirebilecek bir beyine sahibiz. Lütfen kendini biraz geliştir. İletişim konusunda, vücut dili konusunda eğitim almanda fayda var. Anladığım kadarıyla daha önünde koyduğun hedeflerin var. Hedeflerine ulaşmak için siyasi kaza yapmaman gerekiyor. Siyasi kaza yapman demek, seni siyasi mezarlığa gömer.
Gazetecilere atar yaparak siyasi hedefine ulaşabilen sadece Recep Tayyip Erdoğan oldu. Aynı yolu izlemek istiyorsan, buyur yol senin.
Bu da sana abla tavsiyesi. .