İFADE EDİP, TESPİTTE BULUNMAK
22 Haziran 2022 Çarşamba 12:37
Hafta başında yazdığım “Zor alırsınız” başlıklı yazıya oldukça tepki aldım.
Kimisi beni AK Partili olmakla, kimisi TÜRGEV için yanlı yazı yazdığımı iddia ederek özelden ve genelden tamamen nezaket kuralları içinde hakaret etmeden suçladılar, eleştirdiler ve saydırdılar.
Tüm tepkiler başım üzerine. .
Hata bende. Demek ki ben ne düşündüğümü, ne anlatmaya çalıştığımı yeterince açık ve net bir şekilde yazamamışım.
Bundan sonra daha net ve anlaşılır şekilde yazmaya gayret edeceğim.
Yinelemekte zarar yok. Bu gün bana hitap edebilecek bir partinin olmadığını net bir şekilde ifade ediyorum.
Hiç bir partiye gönlümü veremiyorum. Atıyorum, A partisinin savunduğu terör örgütleri ile mücadele planı çok iyi derken, cemaatler konusunda aldığı tavrı bana uymuyor diyorum. Başka bir partinin yine atıyorum ekonomik açılımını beğenirken, bir diğer partinin ulusal güvenliğimizle ilgili söyledikleri tam da bana hitap ettiğini fark ediyorum. B Partisinin tüzüğünde yazanlardan 3 maddeyi beğenirken, C Partisinin tüzüğünde yazan insan haklarıyla ilgili bölümü beğeniyorum.
Böylece kafası çorba gibi karışık ortalama bir vatandaş olarak ortalıkta dolaşıyorum. Hiç bir partiyi körü körüne, ölümüne veya sonuna kadar destekleme gibi bir tavrım hiç olmadı.
Hoşuma giden iyi bir gelişmede C Partisini överken, ertesi gün aynı partinin yaptığı başka bir açıklamayı eleştirip, S Partisinin görüşünün daha iyi olduğunu söyleyebiliyorum.
Yani sizin anlayacağınız kendimi hiçbir yere konumlandıramıyorum. Ben kendimi hiçbir yere konumlandıramazken, siz beni nasıl yaftalıyorsunuz onu bir türlü çözemedim. İllaki bir partiye kendimi hapsetmem mi gerekiyor?
Özgürlüğüme düşkünüm, istemem ben öyle kalıplaşmış görüşlerin benim kafama dikte edilmesini. Sığdıramam kendimi.
Ha şunu de belirtmeden geçemeyeceğim. Sadece Ak Partili değil, MHP’li, CHP’li, HDP’li de olsam bunu da gururla ve onurla söylerdim.
Herkes gönlüne göre bir lideri, bir partiyi, bir siyasetçiyi beğenir ve destekler yanında durur. Buna karşı saygı duyarım. Ama benden de aynı şeyi beklemesinler.
TÜRGEV olayına başkalarının bakışı farklıdır, benim bakışım başka, sokaktaki bir başkasının görüşü farklıdır.
Her neyse, şimdi tekrar dönelim TÜRGEV olayına.
TÜRGEV konusunda hukuki teknik detaylara girmeyeceğim. Bunlar tamamen hukukçuların ve onların yol göstermesiyle adım atan siyasetçilerin işidir.
Ama dilim döndüğünce bir kez daha anlatmaya çalışacağım.
TÜRGEV ve İlim Yayma Cemiyeti ile ilgili olarak ortada Sayıştay’ın ve Danıştay’ın iki ayrı kararı vardır.
Şimdi bunu bilenler, bilmeyenlerin kafasının iyice karışması için harmanlayarak “Yargı TÜRGEV’e dur dedi” şeklinde kimisi belediyeye borcunu sildirmek için, kimisi siyasi kazanımlar için, kimisi ismini duyurmak ve milletvekili adaylığı için kendi menfaatleri yönünde basıyorlar açıklamaları.
Öncelikle Danıştay TÜRGEV ve İlim Yayma Cemiyeti davasının kararında, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 75. maddesindeki yetkiyi hatırlatarak “Meclisin görev süresi boyunca ve meclisi işlevsizleştirilecek biçimde devrinin mümkün olmaması, maddede yer verilen tüm yetkilerin, öncesinde bir anlaşma olmaksızın genel bir biçimde, sınırları belli olmaksızın devrine cevaz veren yasal bir düzenlemenin bulunmaması karşısında, maddede bahsi geçen ve tümüyle meclise ait olduğunda kuşku bulunmayan yetkilerin genel biçimde, muğlak, hangi proje ve anlaşma için kullanılacağı kararlaştırılmaksızın devrine ilişkin meclis kararında hukuka uyarlık bulunmamakta olup, aksi gerekçe ile davayı reddeden mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir” diyor.
Yani diyor ki, “Meclis kendi yetkilerini belediye başkanına devredemez”
Her belediye başkanı göreve geldiği gün, meclisten çeşitli şekillerde kullanmak üzere kendisine imza yetkisi kararı çıkartır. Bu imza yetkisiyle protokoller yapar. Yoksa her karar alacağında, her olayda, her şeyde konunun meclise getirilmesi gerekir. Yani sizin anlayacağınız herhangi bir dernekle iş birliği protokolü yapmak için veya ne bileyim belediyenin şirketlerine yönetim kurulu atamasında bile konu meclise gelir. Belediyecilerden edindiğim bilgiye göre eğer belediye başkanına bu yetki verilmez ise meclis tıkanır ve başkanın bir talimatıyla yapılması gereken her şey meclise kalır. İşler aksar, vatandaş çileden çıkar.
Antalya Büyükşehir Belediyesinin bürokratlarının temyiz edip, itiraz ettiği bölüm işte bu bölümdür.
Zira eğer itiraz etmezler ise göreve geldiği ilk günlerde meclis tarafından Muhittin Böcek’e verilen yetki de boşluğa düşecek. Bu yetki boşa düştüğü zaman “Davayı ben açtım. Ben Türgev’e karşı dava kazandım” diye gerim gerim gerilenlerin de Büyükşehir Belediyesine ait bir şirkette yönetim kurulu üyesi olarak Muhittin Böcek tarafından maaş bağlanan arkadaşın ataması da boşluğa düşecek.
İyi ki Ak Partili bir meclis üyesinin aklına bu işlemi yapmak, hukuki süreç başlatmak gelmiyor. Yoksa 3 yıldır aldığı maaş da faiziyle kendisinden geri alınabilir.
Buraya kadar anladık değil mi?
Sayıştay kararı ise daha farklı bir karar.
Bu kararın iptali için İdare Mahkemesinde dava açılması aşamasında ise belediye başkanın imzasıyla 10 yıllığına tahsis edilen yurt için daha sağlam ve hukuki zemine oturtmak için kolları sıvıyorlar.
Burada Menderes Türel’in siyasi zekasını küçümsemeyin lütfen.
Kız yurtları için belediyedeki imar komisyonu ve encümeni karar alıyor, bu karar Meclis tarafından 49 yıllığına TÜRGEV’e ve İlim yayma Cemiyetine tahsis edilmesi ile sonuçlanıyor.
Sayıştay müfettişleri Antalya Büyükşehir Belediyesini denetime geldiğinde ise bu tahsislerin 30 yıl ile sınırlandırılması gerektiğini, 49 yıllığına verilmemesi gerektiğine yönelik bir tavsiye kararını rapora sunuyor.
Fetö döneminden çıktığımız günlerde cemaatler ve terör örgütlerinin ellerine düşmesin diye kurulan TÜRGEV ve İlim Yayma Cemiyeti için kamuoyunda iki ayrı görüş var.
Bir kesim kamuoyu TÜRGEV ve İlim Yayma Cemiyetini sonuna kadar destekliyorlar bir başka kesimde ise TÜRGEV ve İlim Yayma Cemiyeti gibi isimlere karşı müthiş bir tepki ve alerji var. İsmini bile duymak istemeyecek kadar nefret edenler var.
Özellikle TÜRGEV’le ilgili olarak Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun özel bir çalışması var ve bu konuda duruşu belli.
Sayın Kılıçdaoğlu’nun TÜRGEV’le ilgili açıkladığı para transferi iddiaları havalarda uçuşurken elbette Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’i mecazen dövmek isteyenlerin ellerine çok önemli bir sopa geçmiş oldu.
Kamuoyunu öyle bir çalkaladılar ki Muhittin Böcek ve ekibi aldıkları bu kararın yargıdan döneceğini bile bile sırf daha fazla dayak yememek için yapmak zorunda kaldılar bunu.
Tahsis işleminin iptal edilmesi için bazı maddeler var. Mesela “Amacının dışında kullanım” gibi.
Büyükşehir Belediyesi bir devlet kurumudur. Ortada hiçbir şey yokken “Ben sizin tahsisinizi kaldırdım, ben sizin ruhsatınızı iptal ettim” diyemezsiniz.
Sayın Böcek işte bu nedenle de bir gerekçe sunabilmek için mecliste konuyla ilgili açıklama yaparken “Pandemi döneminde yurt kiralayarak öğrencilere destek vermek istedik. Sayıştay (Sizin kendi belediyenizin yurdu varken, kiralama yapamazsınız) dediklerini belirtiyor.
İyi de pandemi bitti ve gelecek öğrenim yıldönümünde siz otel kiralayıp yurt yapmayacaksınız ki zaten!
Bir de bizim hukuk uygulamamızda “kazanılmış haklar” diye bir şey var.
Benim yazımda “Zor alırsınız” bölümü işte bu bölümdür.
Meclis karar aldı ve yarın TÜRGEV ve İlim Yayma Cemiyeti yurtları Antalya Büyükşehir Belediyesine teslim edecek mi zannediyorsunuz?
Ben hiç zannetmiyorum.
O yurdun yetkilileri elbette yargıya gideceklerdir. Veya ben öyle tahmin ediyorum.
Yani sizin anlayacağınız TÜRGEV ve İlim Yayma Cemiyetinin ellerinden bu yurtlar alınmasın demiyorum, ama “Zor alırsınız” diye bir tespitte bulunuyorum.
TÜRGEV’in ismine bile alerji duyanlarla aynı görüşte olmak zorunda değilim. TÜRGEV’i kutsayanlarla da aynı görüşte olmak zorunda değilim.
Sadece tespitte bulunuyorum. O kadar!
NOT: İnşallah kendimi bu sefer daha iyi ifade edebilmişimdir. Ya hu ne kadar zormuş insanın kendisini ifade etmeye çalışması