NOT'A DİKKAT
09 Ocak 2023 Pazartesi 11:31
İyi bir hafta geçirmenizi dileyerek bu haftanın ilk yazısına başlayalım.
Hafta sonu Ak Parti’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ağırlamanın heyecanı vardı. Gözlemlediğim Cumhurbaşkanı gelince herkes elindeki işi bıraktı, birbirleriyle çekişmeyi, birbirleriyle kavgayı bir kenara bıraktı ve herkes el birliği ile Cumhurbaşkanını ağırlama telaşına düştü.
Antalyalı Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dört bir yanı “Cumhurbaşanımız hoş geldiniz” pankartlarıyla donatmıştı. İl Başkanı İbrahim Ethem Taş, belki de en mutlu olanlardan birisiydi.
Ufak-tefek aksilikler, birbirine geçmiş programlar olmasına rağmen Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü’nün sarf ettiği efora hiç birisi yetişemedi.
Sayın Tütüncü’nün babası Cumhurbaşkanı’mızın geleceği günden birkaç gün önce rahatsızlanarak yoğun bakıma alınmıştı. Aldığım son bilgiye göre biraz toparlanmış. Buradan Sayın Tütüncü’ye ve babasına geçmiş olsun dileklerimi iletip, Allah yardımcıları olsun diyorum.
Kadın kolları Ayşe Keyik Yılmaz ve ekibi çok iyi çalışmışlardı. Son gün Dokumaparkta gerçekleşen kadın buluşmasında performansı çok iyiydi.
Ak Partiden milletvekili olmak isteyenler, bayramlıklarını giymiş çocuklar gibi şen ve bir heyecan, bir heyecan kendilerini Cumhurbaşkanına gösterebilmek için korumalarla yaptıkları artistik patinaj hareketleri görmeye değerdi.
Açılışlar, konuşmalar derken Antalya’dan bir Cumhurbaşkanı geçti.
Şimdi hep beraber yeni dedikodulara yelken açma zamanı.
Peki Antalya’da Ak Parti il Başkanı kim olacak?
Seçime Ak Partiyi hangi il başkanı götürecek?
Eğer benim tahmin ettiğim isim ise, özellikle CHP ve İyi Partiyi oldukça yoğun, zor bir gündem bekliyor.
Eğer benim tahmin ettiğim isim il başkanlığı koltuğuna getirilirse, Av. İbrahim Ethem Taş’ın nazik, kibar ve seviyeli siyasi tavrını çok arayacaksınız çok.
NOT: Gazeteciler Cemiyeti Yönetiminin tacizden tutuklanan Y.K. için bir kınama bile yayınlamaması karşısında “Yuh olsun” demiştim. Cemiyet Başkanımız Sayın İdris Taş bana Y.K.’nın yaptıklarını tasvip etmediklerini, kınadıklarını belirtti.
Yargı kararı olmadan cemiyetten atamayacaklarının altını çizip, bir açıklama yayınlayarak Y.K.’yı kınamama nedenlerini Anayasa’nın 38. Maddesini hatırlatarak , dördüncü fıkrasında; “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” ifadesiyle korunmuştur. Dedi.
İlki, ben haddimi ve yasaları az çok iyi bilen birisiyim. Cemiyet Başkanına ve yönetimine asla ve asla ‘Bu adamı cemiyetten atacaksınız’ deme gibi bir terbiyesizliğim olamaz! Zira bu yönetimin ve disiplin kurulu üyelerinin kararıdır.
Benim talebim üyesi olmaktan onur duyduğum AGC’nin durumu geçiştirmek, zamana yayarak unutturmak yerine böyle bir olay karşısında kınayarak karşı durduklarını göstermesini talep etmekti. Bir üye olarak da buna hakkım var.
Ayrıca İdris Başkanımın Anayasa’nın 38. Maddesini bana hatırlatması karşısında ben de kendisine Basın Kanunun 3. Maddesi ile cevap vereyim. “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” Der.
İdris Başkanımın örnek verdiği Anayasa’dan devam edersek eğer “Anayasa’nın 28. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” düzenlemesi ile devletin aktif yükümlülüğüne de vurgu yapılmıştır.
Peki biz gazeteciler bir öğretmen öğrencisini taciz ettiğinde, bir siyasetçi, alalade bir başka taciz olayında iddianamenin hazırlanmasını, yargılanıp ceza almasını beklediğimizi filan mı zannediyorsunuz?
Nitekim aynı olayı yani gazeteci Y.K.’nin stajer öğrenciyi taciz etmesi iddiası olayını DHA’dan Aslı Duran çok güzel, basın kriterlerine uygun olarak bilgilerini toparlayıp, haberini yaptı ve tüm abonelerine geçti.
İddianame ortada yoktu. Ceza verilmemişti.
Şimdi Saygıdeğer Başkanım İdris Taş, DHA’dan Aslı Duran bu olayda Anayasa’nın 38. Maddesini çiğnemiş oluyor öyle mi?
İdris başkanımın kriterlerine göre bu şartlarda haber yapmamız, halka duyurmamız, gazetecilik yapmamız, bu mesleği icra etmemiz imkansızdır!
Saygıdeğer başkanım, siz adliyede basınla ilgili bilirkişiliğinizi bu normlar çerçevesinde yaptıysanız, 26 yıl bir fiil adliyede görev yapan ve hakkında onlarca demiyorum “Yüzlerce” dava açılıp, hiç birisinden ceza almamayı başaran, beraat eden benim gibi bir gazetecinin davası iyi ki sizin bilirkişiliğinize denk gelmemiş.
Yoksa ben hepsinden ayrı ayrı ceza alıp, gözlerim L tipi cezaevinin kadınlar koğuşunda ışıldayacakmış!
Sayın Başkanım, tüm basın davalarının Yargıtay içtihatlarına konu olan ve karşı karşıya geldiği iki ayrı kavram vardır. “Basın özgürlüğü ve kişilik hakkı kavramlarının çatışması”
Av. Pınar Bahar Doğan’ın “Çatışan İki Değer: Haber Verme Hakkı ve Kişilik Hakkı” araştırmasını okumanızı tavsiye ederim.
Sayın Doğan “Basının haber verme hakkı bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmektedir. Haber verme hakkı kamu yararı taşıyan bir olayı, topluma haber vermek, bildirmektir[24]. 5187 sayılı Kanunun 3. maddesinde de ifade bulan haber verme hakkı basına görevi gereği tanınmış bir haktır.
Doktrinde haber verme hakkının üç hakkı içerdiği kabul edilmektedir.
Bu haklar,
1. Habere ulaşma, haberi bilme ve toplama hakkı,
2. Haberi yorumlama, değerlendirme ve eleştirebilme hakkı,
3. Haberi basma ve yayma hakkıdır
Kişilik hakları ise
Kişilik hakları para ile ölçülemeyen, manevi (tinsel) bir değere sahip ve kişilerin manevi kişisel değerleri üzerinde (onur ve saygınlık, özgürlük, giz, ehliyet gibi) geçerli olan haklardır” diyor.
Av. Doğan’ın yine aynı araştırmasında devamla “Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre basın özgürlüğü ile kişilik hakkının karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması beklenilemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır,
Yargıtay birçok kararında tekrarladığı bu görüşünü, hukuksal değerlerin karşılaştırılması teorisine dayandırmakta, hukukun iki çatışan değeri aynı zamanda koruyamayacağını, üstün yararın tercih edilmesiyle sorunun çözüleceğini ve buradaki üstün değerin ise kamu yararı olduğu görüşünü benimsemektedir.
Yani neymiş?
Burada üstün değer kamu yararı imiş!
Buna devamla ayrıca “Gerçeklik, habere yahut eleştiriye konu olayın gerçek olmasını ifade eder. Ancak gerçeklikten maddi gerçeklik değil, görünür gerçeklik anlaşılmalıdır.
Zira olayın maddi gerçekliğini araştırmasını beklemek basını önemli ölçüde kısıtlamak anlamına gelecektir. Yargıtay bir kararında o anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından basının sorumlu tutulamayacağına hükmetmiştir. Ayrıca basının resmi makamlar tarafından yapılan açıklamaların doğruluğunu araştırma yükümlülüğü de bulunmamaktadır” der Yargıtay içtihatları.
Buraya kadar anlaşılmıştır herhalde ne demek istediğim.
Şimdi diğer bir konuya değineyim.
Sevgili meslektaşlarım çok değerli AGC Başkanı İdris Taş ve yönetimindeki birbirinden kıymetli ve saygıdeğer hiçbir yönetim kurulu üyesi ile benim bir alıp-veremediğim yoktur!
Taciz iddiasıyla tutuklanan Y.K.’nın kınanmasıyla ilgili olarak görüş farklılıklarımız olmuştur. Karşıt görüşler olarak birbirimize çeşitli argümanlar sunuyoruz. Tıpkı yukarda olduğu gibi.
Bazen dil sertleşebilir; bazen söylemler ağırlaşabilir veya hesapsızca, isyan ederek öfke ile yazılabilir.
Ama bundan İdris Taş ve yönetim kurulu üyesi arkadaşları hedef tahtasına oturttuğum anlamı çıkmasın.
İdris Taş ve yönetim kurulundaki meslektaşlarım ile yarın yine bir araya geleceğiz, birbirimizin çayını içip sohbet edeceğiz.
Benim karşı görüş olarak yazdığım şeyi fırsata çevirerek İdris Taş ve yönetimi aleyhine bana yazı yazdırmaya çalışmanızı anlamlandıramıyorum.
Tamam LPG ile çalıyorum ama “Şunu da yaz, bunu da yaz. Şöyle yapmıştı, onun böyle açığı vardı, onun da filancayla ilişkisi vardı, filanca çalışanın hakkını yedi, şu belediyeye sahte fatura kesti, onu yaptı, bunu yaptı” diyerek beni gaza getirmeye çalışmayın lütfen.
Bana söylediklerinizi kendiniz yazın!
Arkadaşlar sizin eliniz kalem tutmuyor mu?
Siz de “Ben gazeteciyim” diyerek ortalıkta dolanıp, havanızı atan benim gibi AGC üyesisiniz.
Başka bir şey olsa kendi sosyal medyanızda ağzınızı köpürterek yazıyorsunuz.
Bana “Yaz” diye söylediklerinizin yüzde 5’ni bari kendiniz yazın.
Sizin af edersiniz bir yerlerinizin yemediği şeyleri neden bana yazdırmaya çalışıyorsunuz?
Siz beni İdris Taş ve ekibini dövmek için hazırlanmış sopa mı zannediyorsunuz?
Sizin ince ince hesaplarınızı ben bilmeyeceğim de kim bilecek?
Bana gelip, “İdris şöyle yaptı, böyle oldu” diye gaza getirip yazdıracak, öbür taraftan İdris Taş’a gidip, “Bu Teslime’yi yönlendiren birisi var. Size karşı yıpratma politikası” gibi şeyler söyleyip nemalanacaksınız öyle mi ?
Ben yazdıkça siz göbeğinizi kaşıyarak ortalığı izleyeceksiniz öyle mi?
O taraftan çok mu salak görünüyorum?
Yoksa “Mahallenin delisi” olarak mı kabul ediliyorum?
(Mahallenin delisini tercih ederim)
Bir de yazımın altına yorum yazıp, beni arayarak “Şöyle yorum yaptım; böyle yorum yaptım” deyip, İdris Taş ve ekibine söylenmedik laf bırakmayıp, sonra yorumlarını silen gazeteci kimliğindeki bit yavrularına da söyleyecek bir çift sözüm var.
Senin yorumuna ve takdirine ihtiyacım yok kardeşim. Görmedim diye beni telefonla uyarıp, ben gördükten sonra yorumunu silecek kadar bit yavrusu bir karakterde olan insanlarla benim işim olmaz.
Kendini o kadar uyanık biliyor ki, benim bunu bile fark etmeyeceğimi zannediyor zavallı!
Arkadaşlar alemi aptal, kendinizi çok zeki zannetmeyin.
Ölürsem eğer, sizin yüzünüzden, cemiyet önünde cenaze törenimi düzenlemeyecekler bana. Ona yanarım.
Mahallenizin delisi olarak son sözüm şunu diyorum. “Bizim camiada hava alanı yok ama pilot çok. Dünya yuvarlak. İnsan bir köşeye çekilemiyor”