O BİR HUKUKÇU
15 Ağustos 2019 Perşembe 11:28
KÖŞEBAŞI
O BİR AVUKAT
Yıllar önce Hürriyet Gazetesine yeni bir avukat atandı. İsmi Mesut Özderin idi. Soy ismi gibi özünde derin bir insan olduğunu gün geçtikçe daha iyi kavradım.
"Avukatını övüyorsun" diyenler için söyleyeyim. Yaklaşık 30 yılımı Antalya adliyesinde geçirdim. Karabayır İş Hanındaki mahkemelerden, özel İdare binasındaki adliye, eski adliye, yeni adliye yani sizin anlayacağınız 30 yılda 4 adliye binası eskitmiş birisiyim. Adliye koridorlarında onlarca olay ve binlerce avukat ile tanıştım. Kimin ne olduğunu 3. bir göz olarak çok iyi görmüşümdür. Kendine has üslubu ile hukuku yorumlayan ve uygulamaya çalışan, saygı duyduğum, önünde eğileceğim onlarca avukat tanırım. Gerçekten müvekkilinin haklarını savunurken adeta kılı kırk yaran, ama bu arada karşı taraf ile empati de kurabilen enden avukatlar tanıdım. İşte onların başında gelir av. Mesut Özderin.
Mesela kurumsal avukatlık ofisini ilk o Antalya'da hayata geçirmiştir. Kurumsal hukuk ofisi olarak mesleğinden kazandığı parayla 4-5 katlı Özderin Hukuk Plazayı kurdu. Onlarca avukat onun yanında staj yapıp mesleğe atıldı. Mesleğinden kazandığı parayı yine mesleği ve meslektaşlarının gelişimi için harcamıştır. Mesela Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile işbirliği yaparak artık 10. yıla yaklaşan geleneksel "Hasan Özderin Makale yarışmasını" hayata geçirmiştir.
Hayatla barışık, çocuklarına iyi bir baba ve iyi bir resim kolleksiyoncusudur. Entelektüel yanı da ağır basan, her daim kendisini geliştirmeye, çocuklarıyla dünyayı tanımaya çalışan birisidir. Erdem, namus, dürüstlük gibi kavramların vücut bulduğu birisidir.
Başka gazetecilerin yaptığı ve manşetlerden yayınladığı haberlere kimse sesini çıkarmazken, benim yaptığım en ufak bir habere dava açılır olmuştu. Bir dönem böyle bir furya oluşmuştu. Hatta bir yılı kapatırken saydık tam 54 dava açılmıştı hakkımda.
Bunca yıl ve yüzlerce davanın arasından tek bir dava, ama tek bir dava kaybettik birlikte. O'da Antalya mahkemelerinde kazandık. Yargıtay'da kaybettik. O olayın hikayesini de yazayım size. 90'lı yılların başında yani benim gençliğimde Ankara, Emek 7. caddede arkadaşlarla kaldığımız bir evde Gümüşhane/Torul ilçesi asliye ceza hakimi bir kadın arkadaş ile aramızda tartıştık. (Bu gün o evde olanlar kimisi büyükelçi, kimisi devletin en üst kademelerinde görev yapıyorlar) Ama ne tartışma! Resmen birbirimize girdik.
Aradan yıllar geçti ve bizim Antalya mahkemelerinde kazandığımız o dava, yıllar sonra Yargıtay Tetkik hakimi olan bu arkadaşın önüne geldi. Ortak arkadaşlarımız haber verdi. "Teslime senin dava dosyan . . . . önünde " dediler. Eyvah! dedim ve dediğim başıma geldi. Yıllar önce havada bardakların, tabakların uçuştuğu o kavganın rövanşını o hakime hanım benden böylece almıştı. Hemen Mesut Özderin'i aradım ve kazandığımız o davayı kaybettiğimizi söyledim.
Mesut Özderin her zamanki gibi insanın içini ısıtan gülüşlerinden birisini atarak, "Canın sağolsun. Hiç kafana takma" dedi.
Ama ben takmıştım. Beni tanıyanlar bilir. Sağ yanağıma tokat atana, sol yanağımı uzatmam. "Öyle rövanş alınmaz" diyerek, o kadın yargıç arkadaştan tam 4 yıl sonra nerden geldiğini bildiği ama kimden geldiğini bilmediği intikamımı aldım.
SON DAVAMIZI DA KAZANDIK
Bundan yaklaşık 3-4 yıl kadar önce bir köşe yazımda Döşemealtı Belediye Başkan Yardımcısı Naci Alın aleyhine zehir zemberek bir yazı yazdım. Çünkü ben Döşemealtılıyım ve mobbing uyguladığı genç mühendis hem tanıyorum, hem de akrabamdı. Çocuk sonunda ağır mobbinge dayanamamış belediyenin önünde intihar girişiminde bulunmuştu.
Her neyse geçtik o günleri.
Yazımın bir bölümünde Naci Alın'ın eşinden ayrılarak CHP İl yönetiminde görev alan bir kadınla evlendiğini yazmıştım.
Meğer Naci bey eşinden ayrılmamış vefat etmiş. Naci bey buna çok öfkelenmiş ve bana 10 bin liralık maddi ve manevi tazminat davası açmıştı.
KARADENİZ FIKRASI GİBİ
Şimdi bu olayın perde arkasını anlatayım size. Karadenizli olan Naci Alın'la ilgili sorup soruştururken, güvendiğim parti içinden Sayın Alın gibi koyu Karadenizli birisini aradım ve sordum. "Eşu ayrulduu. Daha yenu evlendu" dedi. Yeni evlendiğini öğrenince CHP yönetiminden bir başkasını aradım ve "Naci Alın filanca kişiyle evlendi mi?" diye sordum. "Evet. Geçenlerde düğün yapıldı" denildi. Bende iki ayrı yere çek ettirmenin rahatlığı ile yazdım da yazdım.
Tabi dava açılınca Sayın Naci Alın'ın eşinin vefat ettiğini öğrenmiş oldum. Hemen bizim karadenizli abiyi aradım. "Abi ne yaptın sen? Adamın eşi ölmüş, ayrılmamış ki. Sen beni yanlış yönlendirdin. Ayıp değil mi yaptığın?" dedim.
Karadenizli ağabeyimiz şaşkın ve kızgın bir şekilde "Ne yalan soylemesuu. Eşu bu dunyadan ayruldu da. Sor bagayım ona, varmuymuş bu dunyada. Göstersun oni bağa" dedi.
Benim jeton düştü.
Teknik olarak Karadenizli ağabeyimizin söyledikleri doğruydu.
Dava sonunda yine biz kazandık.
Ama benim içim rahat değil. Şöyle gerine gerine sevinemedim.
Davayı kazanmış olabilirim ama Sayın Naci Alın'a benim bir özür borcum var. Şimdi onu yerine getireceğim.
Sayın Naci Alın beyefendi, o genç mühendise yaptığınızı onaylamam mümkün değil. Ancak sizi bu konuda tenkit edeceğim diye fazlasıyla üzdüm galiba. Amacım sizi üzmek, değerli eşinizin vefatıyla ilgili size laf sokmak değildi.
Yanlış yönlendirilmem, karadeniz fıkrası gibi başlayan olaylar silsilesi, benimde hedefine kilitlenmiş komando gibi hırsla yazı yazmam sonucunda maksadını aşan bir olay yaşadık.
Bu vesile ile merhum eşinizin manevi huzurunda çocuklarınızdan ve sizden özür dilerim. Beni affetmeniz dileği ile yeni evliliğinizde mutluluklar dilerim.