Bundan aylar önce İYİ Parti’de genel başkan yardımcısı bir hanımefendi gelmiş ve AKM’de partilileriyle seçimle ilgili toplantı yapıyordu. Toplantının basına açık bölümünde basın mensuplarına soru sormak isteyen var mı? diye soruldu.
CHP tandanslı bir gazetede köşe yazısı yazan yaşı hayli ilerlemiş bir basın mensubu söz aldı ve “Bize yani yerel basına destek vermeniz gerekiyor” dedi.. Hem de öyle böyle değil, ilan, reklam ve abonelik olarak resmen toplantının ortasında para istiyordu bu arkadaş.
Genel Başkan yardımcısı kadın şaşkın ve ne diyeceğini bilemez halde öyle bakakaldı.
Sonra basın mensubu yeniden konuşmaya başladı ve Feridun Bahşi ve Hasan Subaşı’nın kendisine bu konuda yeterince harçlık olarak destek olduğunu yani para verdiğini, ama partiden de bu desteğin yapılması gerektiğinden filan bahsetti ama tüm partililerin, genel başkan yardımcısı ve milletvekillerinin ve tüm İYİ Parti il yönetiminin önünde yapılan bu garip talep üzerine herkesin biz basın mensuplarına bakışlarını görmeniz lazımdı.
Dilenciye bakar gibi baktılar.
Bütün onurumuz, gururumuz, meslek haysiyetimiz yerle yeksan etti.
Basın toplantısının ortasında destek adı altında para isteyen bu basın mensubu adına utandım. Yerin dibine geçtim resmen.
Aşağıdan yukarı kan beynime sıçradı. Tepem attı.
Kendimi biliyorum, öfkeme hakim olamazsam tüm o partililerin önünde bu basın mensubunun boğazına sarılırım ve daha büyük bir skandala neden olabiliriz.
Bu neden hızla yerimden kalktım ve koşarcasına toplantı yapılan salonu terk edip, kendimi dışarı attım.
Düştüğümüz durum sadece benim açımdan değil tüm Antalya basını adına utanç vericiydi.
Arkamdan gelen bu meslek büyüğümüze ağzıma geleni söyledim. “Bu yaptığın terbiyesizlik. Dilenciliktir” dedim.
Demesin mi “Ben kendim için değil tüm yerel basın için istiyordum” diye.
Vallahi hem partinin basın danışmanı, hem başka arkadaşlar, beni tutmamış olsaydı elimden kaza çıkacaktı. “Antalya’daki tüm basın mensuplarına adına kim sana böyle bir yetki verdi? Bizi rezil ettin. Çalıştığın ve onlar adına para istediğin gazetenin patronu ve patroniçesi sana ücretini vermiyorsa Allah’ını seversen ben sana para vereyim git evinde otur kardeşim. Yapma bu mesleği” dedim.
Elbette bu kadar kibar ve nezaketli cümleler değildi. Kabul ediyorum.
Basın danışmanı arkadaşlara da bu adamı çağırdığınız hiçbir basın toplantısına beni çağırmayın diyerek hızla arabama doğru gittim.
İki kişi koşmuş gelmiş ardımdan. Tanımıyorum. "
"Bakar mısınız?" dediler.
Biraz da böyle ağır abi modelinde olduğu için arkamdan gelince “Ne var lan, siz ne istiyorsunuz?” diye çantamı arabanın ön koltuğuna atarak kavga pozisyonumu aldım.
Adamlar “Sakin olun. Sadece sizin elinizi sıkıp, helal olsun demek istedik” dediler.
Aradan geçmiş neredeyse 3-5 ay bunu neden yazdığımı açıklayayım.
Dün başarısızlık bayrağını göndere çeken ve partilileri tarafından ‘Küçük diktatör” adıyla anılmaya başlayan İyi Parti il Başkanı Vahdet Afşin Karacan ile ilgili bir yazı kaleme aldım.
Kulağıma bazı duyumlar geliyor.
Sayın Karacan sizi uyarayım: Sakın beni yukardaki anlattığım basın mensubu örneği ile karıştırma.
Partinizin önceki milletvekilleri Hasan Subaşı ve Feridun Bahşi’den harçlık niyetine para aldığını kendi ağzıyla söyleyen basın mensubu ile sakın beni aynı kefeye koymayasın.
Hayatımı bir abonelik veya ilan parası üzerine dizayn etmedim ben.
NOT: Bir il başkanı, partili, milletvekili, oda başkanı veya bir yetkiliyle ilgili bir şey yazınca doğal olarak ortada bir çok dedikodu döner. Dün yazdığım yazının ardından bir çok bilgi ve dedikodu da geldi. Bazen kızdığı adamın daha fazla mahvetmek isteyen, kendi hesapları olanlar da ortaya çıkar ve muhatabı ağzını bile açmamıştır ama basın mensubunu daha fazla gaza getirmek için de ‘Senin için şöyle dedi, bunu yaptı” diye olayı körüklerler.
Bu nedenle duyduğum her şeyi doğru kabul etmeden yukarda gayet seviyeli bir şekilde kendisini uyardım ve tanımadığı kendimle ilgili küçük bir anekdot ile anlatmaya çalıştım. İnşallah anlar.
NOT2: Dün CHP İl Başkanı Nuri Cengiz başkanın istifa ettiğine ve bunu da Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra açıklanacağına dair gelen bilgilerle ilgili kendisini arayacağımı ve cevabı yazacağım söylemiştim. Dün kendisini aradım. Ama telefonuma cevap vermedi arkadaşlar.
Normaldir.
Seçime kalmış birkaç gün. Dün genel başkanı Yardımcısı Özgür Özel’de Antalya’daydı. Ya yoğun çalışma nedeniyle telefonuma bakmamıştır, ya da benim yazdıklarıma tepesi atıp “Yazmadan önce arasaydın" diyerek bakmamıştır. Bilmiyorum.
Ya kendiniz arayıp sorun, ya da boş verin. Zaten şurada kalmış 3 gün. Üç gün sonra olmasa bile, bir haftaya kadar her şey netleşir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.