İyi bir hafta geçirmeniz dileği ile bu haftanın ilk yazısına başlayalım.
Geçtiğimiz hafta sonu Ankara’daydım ve mesaiye mecliste başladım.
Kesintisiz bütçe görüşmeleri nedeniyle meclise ziyaretçi kabul edilmiyordu. Bu nedenle özellikle meclis lokantası gayet sakindi. Günümün çoğunu kulislerde geçirdim. Genel kurulda bir soluklanmak isteyen, çay kahve içmek isteyen vekiller kendilerini kulislere atıyordu.
Epey mavraların döndüğü, esprilerin havalarda uçuştuğu meclis kulisleri, görüşmeler sırasında tansiyon yükseldiği anda boşalıyordu. İktidar-muhalefet fark etmiyor, tüm vekiller hızla içeri doğru koşuyorlardı.
Meclis Genel Kuruluna girmeden, kulislerin olduğu bölümün ortasında paravanla kapatılmış bir yer var. Geliyorum, geçiyorum yanından “Bu paravanlar nedir acaba?” diye merak ettim. Sonunda öğrendim neler olduğunu.
Meğer bütçe görüşmeleri sırasında mesela Dış İşleri Bakanlığının bütçesi görüşüldüğü gün, orada Dış İşleri Bakanlığının personelleri hazır bekliyorlar. Geçici olarak kurulan masalar, sandalyeler ve bilgisayarların başındalar. Milletvekillerinden gelen sorular veya talepler olduğu anda hemen burada çalışmaya başlıyorlar. Bakan beye bilgiler anında önüne gidiyordu.
Bu arada Dış İşleri Bakanlığının bütçesi görüşülürken, muhalefet kulisinde birkaç milletvekili ile birlikte oturduk laflıyoruz. Personel tekerlekli servis araçları ile içinde muz, portakal, elma, mandalina gibi meyve tabakları dağıtıyorlardı. Bizim yanımıza geldi ve elindeki tabakları sehpaya bırakırken, “Sayın Dış İşleri Bakanımızın ikramıdır. Afiyet olsun” dedi.
Sayın Dış İşleri Bakanımızın bu ince jesti karşısında bir Antalyalı olarak hoşuma gitti. Milletvekili arkadaşları şöyle yanlayıp, tabaktaki meyveler ile fotoğraf çekip kendi sosyal medyamda yayınladım.
Dış İşleri Bakanlığının bütçesi görüşülürken bir ara tansiyon çok yükseldi. Bakan Çavuşoğlu, kendisine laf atan bir vekile hiddetli bir şekilde cevap verirken, ben hızla Genel Kurul Salonundaki basın bölümüne geçtim.
Orada ise bir baktım Antalya’dan Ankara’ya transfer olan sevgili arkadaşım Cem Özdel ile karşılaştım. Genel Kurul salonunda vekiller atışırken biz Cem kardeşimle sarmaş dolaş olduk. Kavuşmamızı fazla abartırsak meclis idare amirinden uyarı yiyeceğimiz için dışarı çıkıp, muhabbetimizi orada yapıp, hasret giderdik.
Ertesi gün Foto Muhabirleri Derneği Genel başkanı Rıza Özel kardeşimle yine mecliste buluştuk. Güncel dedikodular, eskiler, yeniler anılarımızı anlatarak bol kahkahalı hoşça vakit geçirdik.
Aynı gün benim bir dizi görüşmelerim vardı. Bazılarını sosyal medyamdan yayınladım, bazılarını yayınlamak istemedim. Bırakın benim de azıcık içine gizem kattığım anılarım olsun.
Bir sonraki gün Meclis oldukça hareketliydi.
Aynı gün herkesin gözü-kulağı İstanbul’daydı. İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun duruşması vardı. Tahminler 15 ay gibi bir ceza verilerek, bu cezanın da ‘Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına’ karar verilebileceği yönünde bir tahmin vardı. Böyle bir ceza olursa siyasi yasağın çıkmayacağı yönünde konuşuluyordu.
Akşam saatlerinde CHP Genel Merkezine geçmiştim. Herkes gergin bir şekilde mahkemenin kararını açıklamasını bekliyordu. Gözümüz ve kulağımız televizyonda olduğu bir sırada karar açıklandı ve 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verildiği açıklandı.
Bir an sessizlik oldu ve Genel başkan Yardımcıları ve yetkili bazı partililer anında ayağa fırladılar ve “Haydin İstanbul’a gidiyoruz” dediler.
Herkes bir telaş asansörlere doğru koştururken, ben ne yapacağımı bilemedim.
Kimse bana “İstanbul’a sen de gel” demedi.
(Kimse gel demediği için çok bozuldum. Daha da gitmem İstanbul’a)
Şaka bir yana, koca genel merkez dakikalar içinde adeta boşaldı. Herkes İstanbul’a doğru yola çıktı.
Kalan birkaç arkadaşla oturduk bir süre gelişmeleri izledik. “Çok kalabalık ve öfkeliler. İnşallah kötü bir şey olmaz” diye endişemi dile getirirken, arkadaşım “Genel Başkanımız geliyor. Bir saate kalmaz ulaşır. Herkesi sakinleştirir merak etme” dedi.
Genel merkezde yatacak halim yoktu. Boşalmış ve karanlık koridorlardan yürüyerek ben de çıktım CHP genel merkezinden.
Hava oldukça soğumuştu.
Akşam yemeği için üst düzey bir bürokrat ile randevum vardı. Buluşma saatimize daha 1.5 saat vardı.
Beni bekleyen araca bindiğim sırada şoför arkadaşa aklımda İstanbul kaldığı için gayri-ihtiyari “Sür İstanbul’a” dedim. Şaşkınlıkla bana bakınca “Yok be kardeşim. Pelit’e çek” dedim.
Bürokrat arkadaşı beklerken güzel bir çay söyledim.
Üç günlük Ankara görüşmelerimi alt alta bir sıralayıp; muhasebesini yaptım.
En büyük edinimim Tarım Bakanımız Vahit Kirişçi’nin danışmanı Zaliha Sönmez ile yaptığımız doyumsuz sohbet olduğuna karar verdim.
‘Neden daha önce böyle güzel yürekli bir insanı tanıyamadım’ diye kendi kendime söylendim.
Sahadan gelen, işkolik bir kadın.
Tarımda bir projeler hayata geçirmişler ağzım açık kaldı.
Yerin 8 kat altında sebze yetişir mi arkadaş. Yerin dibinde sebze yetiştirip, pazara çıkarmayı başarmış birisi.
Bu konu öyle kısa yazılacak bir konu değil. Daha uzun ve daha detaylı olarak yazacağım.
Tarımda nerelere geldiğimizi o zaman daha iyi anlayabileceğiz.
NOT: Genel seçimler var önümüzde. CHP cenahından milletvekili olmayı amaçlayan arkadaşlara naçizane edindiğim bilgileri de vermek isterim. Milletvekilliği adaylığı müracatları konusunda CHP'de bu yıl patlama bekliyorlar. Mesela Antalya'da 100'ün üzerinde aday adayı olacağını tahmin ediyorlar. Ama bunların 80'nini kafadan kenara koyuyorlar. Bunların neredeyse tamamını 'İsmimiz duyulsun. Parti iktidara gelirse bizi bir yerlerde, bir konumda değerlendirsinler veya bir sonraki başka bir seçime hazırlık' olarak görüyorlar. Ama geri kalan 20 adayı çok iyi değerlendirip 17 kişilik listeyi hazırlayacaklar.
İşte burada "Ben genel başkan yardımcısı filancayı tanıyorum, ben genel başkanımız ile çok samimiyim. Ben genel başkanımıza şöyle yakınım, böyle bilmem neyim" işleri sökmeyecek. Zira sizin oy getirme potansiyelinize bakacaklar.
Yok öyle genel başkan veya genel başkan yardımcısı ile çay içip, partinin potansiyel oyuyla milletvekili olmaya heveslenmek! Bu seçim çok kritik olduğu için önce sizin partiye ne kadar oy getirebileceğinize bakacaklar. Parti binasının önünde sen-ben bizim oğlan oturup çorba içip, bir de bunu sosyal medyada yayınlayın. CHP'li toplantılarda, mahalle masalarında istediğiniz kadar görünür olun.
Bu seçimde her kesimden oy alabilecek milletvekili adaylarını tespit etmeye çalışıyorlar.
Yani sizin anlayacağınız Antalyada bir kendiniz, bir de üç çalışanınızın oy potansiyeli ile bu iş olmayacaktır haberiniz olsun.