GÖRMEZ OLAYDIM

Teslime Tosun

Şahsi işlerim için Pazartesi günü Adana'ya yola çıktım. Akşam saatlerinde Adana'ya ulaştım. 

Gece kaldığımız otelde yastığa başımı koyar koymaz sallanmaya başladık. Yaklaşık 5-10 saniye sallanmak bana dakikalar gibi geldi. 

Kaldığımız otelin mimarı ve müteahhiti  90'li yıllarda bir Almanmış. İki katlı ve butik otel tarzındaki binayı kendileri için yapmışlar. Yıllar sonra işleri bitip giderken, satıp gitmişler. Sabah bunları resepsiyondaki görevli Adanalı arkadaştan öğrendim. "Günlerdir biz sallanmaya alıştık. Sıkıntı yok. Binamız da çok sağlam abla merak etme. Mimarı da, müteahhiti de Almanmış. Hatta bina yapılırken, bizimkiler Alman'ın bu kadar titizlenmesine söylenince,  kendisi bizzat  inşaat çukuruna girmiş. Kendi eliyle kalıp çakmış" dedi. 

Bina için garantisi inşaatı yapan mimarın-mütahitinin Alman olmasıydı.

İşin realitesinde ne kadar haklıydı! 

Bir Türk olarak nasıl üzüldüğümü size anlatamam. 

Adana'nın turunç kokan sokaklarında sabah işlerimi tamamladıktan sonra öğleye doğru deprem bölgesinde Antalya Büyükşehir Belediyesinin çalışmaları olduğunu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Gaziantep'e gideceğini biliyordum.

Sordum birilerine "En fazla 2 saatlik yol" denilince, yanımdaki arkadaşımla  "Deprem bölgesini hep televizyonlarda izledik. Buraya kadar gelmişken, gidip görelim" dedik ve tekrar yola çıktık. 

Otobanda üç şeridin iki şeridi tır ve kamyonlar ile doluydu. Tek şerit küçük araçlara ayrılmıştı ama hızla ilerlemenin imkanı yoktu. Üç şeritli otobanda ortalama hızımız en fazla 80 civarıydı. Zaman zaman 30-40 ile gitmek zorunda kaldık. 

İki saat dedikleri yolu neredeyse 4.5 saatte alabildik. 

Otoban dinlenme tesislerinde fiyatlar neredeyse 5'e katlanmış. Bir bardak çay 10 lira, kahve 30 lira civarında ücretlendirilmiş. 

Sonunda Gaziantep- Nurdağı ilçesine ulaştık. İlçede bizi önce müthiş bir toz bulutu karşıladı. 

İlçe dediysem, hayalinize öyle sokaklarında insanların olduğu, dükkanların olduğu canlı bir ilçe gelmesin. Neredeyse tüm binaların yıkıldığı, ayakta görünen binaların üst katları, alt katların üzerine oturmuş olduğunu gördük. Neredeyse tamamı kısmen yıkıldığı için görevlilerin gelip enkazın kaldırılmasını bekleyen hayalet bir ilçeye dönüşmüş. 

İlçenin ana caddesi CHP Genel Başkanı geleceği için oldukça hareketli ama arka sokaklarda hiç kimse yoktu. Enkaz kaldırma çalışması yapılan her binanın önünde mutlaka iki-üç kişilik polis ekipleri bekliyor. Bir enkazın kaldırılması bitince, diğerine geçiyorlar. Böylece yağmacılığın önüne geçilmiş oluyor. Arka sokaklarda özellikle bekçiler ile karşılaştık. Onların da henüz yıkımı gerçekleştirilmeyen evlerde yağmacılığın yapılmaması için ring attıklarını gördük. 

İki katlı, tek katlı gecekondu tarzında olan evlerin önlerinde çadırlar kurmuş halk. AFAD'ın verdiği çadırlarda kalıyorlar, evlerine girmiyorlar. 

Parası olan, arabası olan bir çok kişi  Nurdağı'nı terk etmiş. Ama gariban, ne parası ne de arabası olmayanlar kalakalmışlar gidenlerin arkasında. 
 

Her yerde AFAD çadırları gördük. Devlet bir şekilde Nurdağı'na ulaşmış. 

Antalya Büyükşehir Belediyesinin koordinatörlüğünde ilçe belediyelerin de katkısıyla hazırlanan depremzede  konteyner kampına ulaştık. 

Antalya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ramazan Demir ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Güven Ulutekin'in başında olduğu ekipler önce bir arazinin zeminini düzenlemişler. Mucur döküp, zemini çamurdan kurtarmışlar. Bunun üzerine sırt sırta vermiş konteynerleri yerleştirmişler ve adeta sokaklar yaratmışlar. 

Tam ortaya çocuk oyun alanı kurmuşlar. Oyun alanın yanında kurulan bir çadırda depremzedelere psikolojik destek çadırı oluşturmuşlar. Depremzedeler burada terapi görüyorlar. 

Daha büyük bir çadırı yemekhane yapmışlar. ABB'nin bir tırın dorsesinden çevirdikleri seyyar aşevi burada depremzedelere sabah kahvaltı ve her gün üç çeşit öğle yemeği ve akşam yemeği çıkartıyorlar.

Konteyner sokaklarının bittiği yerde sırayla dizilmiş kadın ve erkekler için ayrı ayrı  tuvalet ve duşlar var. Tertemizdi. 

Antalya'nın CHP'li belediyeleri olan başta büyükşehir olmak üzere Manavgat, Döşemealtı, Kumluca, Finike, Muratpaşa ve Gazipaşa ilçelerinin katkılarıyla o felaket içinde olabilecek en iyi yaşam alanını inşa etmişler. 

Depremzedeler ile konuşurken hayattaki her şeyi boş vermişlikleri gözüme çarptı. Dünya umurlarında değil ve günübirlik, hatta saatlik yaşıyorlar. Gelecekle ilgili hiç bir planları, hiç bir beklentileri yok gibi. 

Bir genç kız vardı. 20'li yaşlarda pırıl pırıl bir genç kız. Yanındaki çocuğa adeta yapışmış vaziyette. Yaklaşık 3 yaşlarındaki oğlan çocuğunu sıkı sıkı tutuyor. Oğlan az ilerdeki belediyenin kurduğu oyun alanında bağrış-çağrış oyun oynayan çocukların arasına karışmak istiyor, mızırdanıyor, omuzlarına yapışmış ellerden kurtulmaya çalışıyor. O ise "kaybolursun" diye söylenip bırakmıyor. 

Sonunda dayanamadım, "Ablam bırak çocuğunu oynasın Nereye kaybolacak?" dedim. "O benim kardeşim. Annemiz, babamız ve bir çok akrabalarımız öldü. O'ndan başka kimsem kalmadı. Bırakamam" dedi.

Nasıl bir sarsıntı yaşadım anlatamam. 

Yaşama tutunabilmek için küçük kardeşinin ellerini bırakamıyordu. 3 yaşlarındaki oğlan çocuğu onu hayata bağlayan yegane unsurdu. 

Genç kızın boşluğa bakan, sabitlenmiş gözlerinde sadece kardeşine yemek yedirirken, onunla ilgilenirken yaşam belirtisi görünüyordu.  Aradan saatler geçti ve çocuklar için oyuncak dağıtılırken bir kez daha gördüm onu. Sağ elinde kardeşinin eli ve sol eliyle ona oyuncak almaya çalışıyordu. 

Depremden önceki yaşamında ailesinin yanında gelecekle ilgili ne hayaller kurarken, şimdi bu dünyada kardeşiyle bir başlarına kalmışlardı. 

Bir ara Gazipaşa Belediye Başkanı Mehmet Ali Yılmaz ve Finike Belediye Başkanı Mustafa Keyikçi ile sohbet ettik. Birisi doğunun en uç ilçesi, diğeri ise batının en uç ilçelerinden birisiydi. Deprem bölgesinde bir araya gelen belediye başkanları dayanışma içinde birbirleriyle fikir alış-verişinde bulunup ilçeleriyle ilgili sohbet ediyorlardı. 

CHP Genel başkanın grup toplantısı yapacağı devasa bir çadıra geçtik. 

Ben araçla geçerken Ümit Uysal yol kenarında bekliyordu. Aracı bıraktım, gelirken genel başkanı kapıda karşılamak isteyen Ümit Uysal yoldan geçen arabaların çıkardığı tozun-toprağın arasında kalmıştı.  

Grup toplantısının yapılacağı çadırda bazı nahoş görüntüler yoktu desem yalan olur. Genel başkanın konuşma yapacağı salonda bulunan sandalyeleri depremzedeler değil, milletvekili aday adayları doldurmuştu. Elbette görevliler bunları yerlerinden kaldırmaya çalışsa da çok başarılı olamadılar. CHP'li bazı milletvekilleri, genel başkan yardımcıları filan depremzedeler otursun diye  ayakta beklerken, milletvekili aday adayları kendilerini genel başkan Kılıçdaroğlu'na göstermeye çalışmaları hiç ama hiç hoş karşılanmadı. 

Ve o aday adaylarına kötü bir haber. Bunlar birileri tarafından not edildi. 

Grup toplantısından sonra ABB'nin önderliğinde CHP'li belediyelerin katkılarıyla hazırlanan depremzelerin barınma alanına geçildi.

Başkan Muhittin Böcek, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na yaptıkları çalışmaları ve konteyner kenti gezdirip bilgi vermeye çalışıyordu.  Kılıçdaroğlu, Başkan Böcek ve genel başkan yardımcılarıyla birlikte depremzedelere çıkan karanavadan yemeklerini alırken, Gazipaşa ve Finike Belediye Başkanları ise o kalabalığın içine bile girmeden, kenardan izliyorlardı. Ümit Uysal ise her zamanki gibi yine genel başkanına kendisini gösterebilmek için kalabalığın içinde çabalıyordu.

Olabilir, yaptığı çalışmaları anlatabilecek bir fırsat yaratmaya çalışması doğaldır.   

Bu sırada Alman bir heyet geldi ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu-Muhittin Böcek ve diğer kurmaylarla bir toplantı yaptılar. 

Bu sırada ortaya çıkan tozdan, topraktan ben resmen hapşırma krizine girdim. 

Görüşmeler tamamlandıktan sonra hüzünlü depremzedeleri arkamızda bırakıp, biz Antalya'ya doğru yola çıkarken, Kılıçdaroğlu ve kurmayları Gaziantep'te düzenledikleri toplantılara katılmak, ardından da uçakla dönmek üzere yola çıktılar. 

"Sonuç olarak ne düşünüyorsun?" diye soracak olursanız, keşke gitmeseydim ve o yıkılmış memleketimin parçasını, görmeseydim.  Görünce unutmak ve normal yaşama dönmek çok zor olacak benim için. Yaşadığımız hayatın hiçliğini hatırlattı bana.

Bir de bunu birebir yaşayıp, günlerdir aynı belirsizlik ve yıkıntıların içinde yaşayanların ruh hallerini düşünemiyorum bile 

Bu depremin artçıları emin olun o bölge insanı için senelerce devam edecektir.