Çok yıllar önce bir kadın polis memuru arkadaşım vardı. Yunus timlerinde görevliydi. Görseniz su gibi bir kızcağızdı.
Yeşil ile mavi arasında gözleri, sarı ve bukleli saçları, uzun boyu, sırım gibi vücuduyla bir bakan bir daha, bir daha bakardı. 300 kiloluk motosikletin üzerine çok yakışırdı.
Bir gün birkaç arkadaş mesai bitimi buluştuk, kakara-kikiri yapıyoruz. Diğerleri hepsi polis, bir tek ben sivilim.
Muhabbetin kaynağı yunus polis kızımızın güzelliği ve asılan meslektaşları, iş insanlarının asılması mevzusu.
Bir ara gözleri bulutlandı, uzaklara dalıp “Keşke sizin söylediğiniz ve övgüler düzdüğünüz kadar güzel olmasaydım. Keşke ortalama birisi olsaydım. Keşke ben de gudubet Zeynep gibi olsaydım” dedi.
Tepesine çöktük, “Niye öyle diyorsun kızım. Allah sana bu güzelliği bahşetmiş” filan.
Kızcağızın söyledikleri hala kulaklarımdadır.
“Tam da söylediğiniz bu şeyler yüzünden bana sahip olmaya çalışanların tacizinden bıktım usandım. Bu güzelliğe sahip olmak için meslektaşlarım birbirlerine düşüyorlar. Evli olanlar bile bana sahip olmak için neler yapıyor bir bilseniz. Koca koca benden yaşça büyük müdürler, komiserlerin tacizlerinden bıktım usandım. Kimisi hediye alıyor, kimisi vaatlerde bulunuyor ve kimisi de amirliğini kullanarak bana sahip olabilmek için beni tehdit ediyor. Bir amirin o kadar gözü döndü ki bir gün, karakoldaki odasında bana sahip olmak için kafama silah dayadı. Bunun yanı sıra bir de siviller var. Onlar ayrı bir sorun. Bir olayda görmüş ve adam aşık olmuş. Arabayla takip ediyor, her türlü vaatlerde buluyor, karakola güller göndermeler, kuyumcudan bilezik göndermeler filan. Her türlü dalavereyi çeviriyor ve tek istedikleri sizin söylediğiniz bu güzelliğe sahip olmak için. Bir kerecik saçlarına dokunayım öyle öleyim diyenler bile var. Ama hiç kimse bana sormuyor, ne istiyorsun? Bunlarla mücadele etmekten yoruldum, yıldım” dedi.
Her görenin aşık olduğu Antalya’nın son yıllardaki haline baktıkça hep o güzel polis memuru kızımızın söyledikleri gelir aklıma.
640 kilometre sahil şeridine sahip olan Antalya’nın her köşesi ayrı bir güzellik.
Dağlarına, taşlarına, ağaçlarına, derelerine, sularına, sahillerine, tarihine sahip olabilmek, talan edebilmek için saldırıyorlar.
Antalya’nın güzelliklerine sahip olabilmek için rüşvet veriyorlar, birilerini tehdit ediyorlar, hile, dalavere çeviriyorlar ama asla vaz geçmiyorlar.
Son olarak Phaselis koyuna, tarihin ortasına kepçelerle dalıp, beton döküyorlarmış.
Yine araştırmacı-yazar Yusuf Yavuz’un kaleminden okuyabilirsiniz.
Manavgat Beşkonağı kurtarıyoruz, Korkuteli Dereköy’de ortaya çıkıyorlar. Orayı kurtarıyoruz, Phaselis’de ortaya çıkıyorlar.
Hiç vaz geçmiyorlar.
Antalya’yı daha ne kadar koruyabileceğiz bilmiyorum.
Bazen o kadın polis memuru söyledikleri gelir aklıma. “Keşke bu kadar güzel olmasaydın Antalya. Keşke sen de ortalama bir kent olsaydın. Belki sana sahip olmak için bu kadar taciz etmezler, saldırmazlardı” derim hep.
Güzellik bazen başa bela oluyor
NOT: Yarın ve haftasonu sizlerle olamayacağım. Pazartesi yine buradayız.