HAFTA SONU 47

Teslime Tosun

Geldik mi hafta sonuna? Başlasın o zaman insani anılarımız.

Polis muhabirliğinin ince ve püf noktaları vardır. Öncelikle alt kademe polis, üst kademe müdürüne göre pozisyon alır. Belirli prensipler çerçevesinde biz de aynı şeyi yapardık.

Emin olun o müdürler de, eski memurlardan bizim hakkımızda bilgi alıyordur. Hangi muhabirin hangi gazetede çalıştığı, hangi muhabirin polis aleyhine haber yapabildiği veya hangi muhabirin böyle haberleri görmezden geldiği bilgisi verilirdi.

İşte bu çerçevede her müdür döneminde “Polisin aleyhine de haber yapabilen muhabir” olarak tanıtıldığım için mutlaka önce öteleniyor, haber kaynaklarım kesilmeye çalışılıyor, bakıyorlar ki baş edemiyorlar, bu sefer sanki Amerikayı yeniden keşfedercesine, sanki ilk defa bu taktikle karşılaşmışım gibi dostluk kanalını kullanarak uzlaşma yoluna gidiyorlardı. Bu süreci her müdür değiştiğinde mutlaka yaşıyordum.

Bir gün asayiş şubesine yeni bir müdür atandı. İsmi Tufan kömürcü. Asayiş Şubesine Dış ilçeden atanmıştı ve hakkında pek bir şey bilmiyorduk. İlçedeki memurlardan, bizim asayiş polisleri bir iki şey öğrenmişlerdi. Çok da uzlaşılacak bir adam gibi görünmüyordu. Memuruna sahip çıkan, milliyetçi ve muhafazakar bir profil çizmişlerdi. Ek bilgi olarak Tufan Kömürcü’nün güldüğünü hiç görmemişlerdi.

İlk gördüğümde hafif sağ omuzu kırık, sallanarak yürümesinden Adana sokaklarında yetiştiğini hemen anladım. Kafası önünde yürüyordu. Gerçekten hiç yüzü gülmediği gibi gözlerinde bir hüzün vardı. Hayatın tüm eziyeti omuzlarında gibi yürüyordu.

İlk aşama olarak öteleneceğimi bildiğimden ve birde , zaten uzlaşmaz ve yüzü gülmeyen bir adam olduğu için bu sefer başka bir taktik uygulayarak kafadan ben geri çekildim. Diğer muhabir arkadaşlarla birlikte bir “hayırlı olsun” dedik ve bir daha odasına adım atmadım. Bizim muhabir arkadaşlar her gün mutlaka uğruyorlar, bir çayını içiyorlar ama ben girmiyorum. Eski Sanayi sitesindeki Asayiş Şubesinin karşısında sote bir yer var ve ben oraya konuşlandım. Yanlış hatırlamıyorsam Kadir abi diye birisi işletiyor.

Ama bu sote mekan çok ilginçti. Minicik bir dükkanı büyütmek isteyen Kadir abi, ön taraf filan kapattığı için, sokaktaki elektrik direği dükkanın içinde kalmıştı. Dükkanın içinde sırtımızı dayayarak oturduğumuz elektrik direğinde ise bilmem kaç sokak yazan yön tabelası asılıydı. Burada Adana usulü kebap yapılıyor, çay-kahve veriliyor, aynı zamanda öğle arasında filan içerde okey masaları kuruluyor.

Öğleden sonra tüm karakollardaki gözaltına alınan sanıklar önce Asayiş Şubesine getiriliyor. Burada parmak izleri alınıp, ceraim numarası verilerek sevk yazısıyla birlikte adliyeye sevk ediliyor. Tüm muhabirler Tufan Kömürcü ile çok iyi ilişkiler kurdular. O’nun odasından çıkmıyorlar. Bizim arkadaşlara güzel de haberler veriyor. Ama kendi istediği haberleri yaptırıyor. Arkadaşlarda işlerine geldiği için, hazır haberin üzerine konuyorlar.

Ama ben de tek başına tam bu sote dükkanın önünde masada oturuyorum. Karakoldan gelen sanıklar daha ekip arabasından inerken çatır çatır fotoğraflarını çekiyorum. Daha sonra arkalarından giderek dosyanın içeriğini öğreniyor, haberleri patlatıyorum. Ama ne haberler?

Böylece günde bir-iki bomba gibi haberleri atlayınca, büro şeflerinden fırçayı yiyen bizim muhabir arkadaşlar, Tufan Kömürcü’nün odasına gitmekten vaz geçerek, benim yanımda takılmaya ve aynı masada ben ne çekiyorsam onlar da aynı şeyi çekmeye başladılar. Yeni kurduğum düzenim bozulmuştu ve buna çok canım sıkılmıştı.

Bir süre sonra muhabirlerin odasına gelmemesinden ve kendisinden haber alma olayından vaz geçilince Tufan Kömürcü pirelenmişti. Üstelik kendi kontrolünde haberler yaptırıyor, sıkıntılı haberleri saklıyordu. Muhabirler yanına gelmeyince, kontrol mekanizması elinden gitmiş, O’nunda düzeni bozulmuştu.

Benim patlattığım haberlerden dolayı o‘da sıkıntı içindeydi. Büyük puntolar ile her gün Hürriyet, Milliyet ve Posta gazetelerinde, televizyonlarda benim imzamla haberler çıkınca, Emniyet Genel Müdürlüğü, Antalya Emniyet Müdürüne, Baş müdür de doğal olarak Tufan Kömürcü’ye hesap soruyordu. Ve sonunda bir gün şoförü aracılığı ile beni odasına davet etti. Bu öteleme olayını yaşamadan uzlaşma aşamasına geçme teklifiydi.

Odasına girdim, ayağa kalkarak beni karşılaması ve hüzünlü bakışlarında uzlaşmaya hazır olduğunu vücut dilinden anlamıştım. Hiç kasmadan, işbirliğine hazır olduğumu belirterek “Tek bir ricam var. Bana verdiğiniz haberleri, diğer muhabirler ile paylaşmazsanız sevinirim” dedim. Süreç içinde verdiği sözünü tutuyordu.

İşte bu aşamadan sonra tanımıştım kendisini. Adana Kozan’lıydı. Çok fakir ve çok çocuklu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Korkunç zeki bir adamdı. Özellikle matematik konusunda bir deha gibiydi. Üniversite sınavında dereceyle ODTÜ’de mühendislik bölümünü kazanmış ama fakirlikten bu okula gidememiş, yatılı olan Polis Akademisini tercih etmişti. Hep içinde ODTÜ uhde olarak kalmıştı.

Fakir Anadolu evladı olarak kendisini okutan, o sefaletten kurtaran devlete minnettardı ve çok bağlıydı. Devletin bir kalemine bile sahip çıkmaya çalışıyordu. O’nun odasına fuhuş baronları adım atamamışlardı. Bi mekan takımı, çek-senetçiye yol vermemiş, allengirli işlere bulaşmamıştı.

Çok zeki olduğu için normal zeka seviyesindeki insanlar ile iletişimi ve ilişkilerinde zorlanıyordu. Her yüksek zekalı insanlar gibi normal insan zekasına inmeye çalıştıkça, ruh dünyasında yalnızlaşmıştı.

O yüksek zekası nedeniyle bazen söyledikleri bizim komiğimize gidiyordu. Bir gün bir hırsız yakalanmıştı. Ama hırsızımızı da görmeniz lazım. 1.90 boy, kara kaşlı, üçgen vücutlu bu gün sinema sektörüne adım atsa elinden tutulacak kadar yakışıklı bir genç. Nereye gitse iş bulabilecek birisi. Ama bu arkadaşta karakter olmadığı için çalışmak yerine, hırsızlığı tercih ediyor.

Tufan Kömürcü, koridorda bunu görünce yüzüne baktı. Genç ve yakışıklı bir adam. Polis memuruna hangi suçtan gözaltına alındığını sordu. “Hırsızlıktan” denilince bunun tepesi attı. Hırsızı aldı karşısına bir yandan kızıyor, bir yandan nasihat veriyor. “Oğlum neden hırsızlık yapıyorsun? İş bulamıyorsan, sana iş bulalım. Hırsızlık çok adi bir şeydir. Yarın evleneceksin, çocukların olacak. Bak bu gün yaptığın hırsızlık, 20 yıl sonra çocuklarının karşısına çıkacak. Şu haline bak, taşı sıksan suyunu çıkarırsın. Hiç iş bulamıyorsan git deve kuşu besle” dedi.

Son cümlesini duyduğum anda içimden gelen kahkahayı bastıramadım.

Hırsıza “Deve kuşu besle” tavsiyesi nedeniyle gülme krizim bitince odasına girdim.

“Müdürüm” dedim. “Hırsıza güzel güzel nasihat verdiniz. İyi güzel de hani derler ya adama ‘Git garsonluk yap, git pazarda limon sat ama hırsızlık yapma’ diye. Siz neden deve kuşu besle dediniz. Deve kuşu aklınıza nerden geldi?” dedim.

“Abim, geçen deve kuşu çiftliğine gittim. Çok karlı bir iş deve kuşu beslemek. Fazla bir zahmeti yok. Yumurtası ayrı bir satılıyor, eti için ayrı satılıyor. Tek yaptıkları şey, yumurtadan çıktıktan sonra bağırsakları çalışmıyormuş. O dönemde sadece yavru deve kuşlarının arkaları parmakla böyle yağlanıyor. Bunu yapacak işçi bulamıyorlar. O’na deve kuşu besle derken bunu söylemeye çalışıyordum” dedi.

Asayiş Şubesinde böyle bir müdür fazla duramayacağı için bir süren sonra zaten görevden gitti. Terfi aldı 1. Sınıf emniyet müdürü oldu ve sonunda emekli edildi.

Emekli olduktan sonra benim de gittiğim 100. yılda Sırtıkara’nın kahvesine takılıyordu. Zaman zaman beraber okey oynuyor, keyifle eski günlerden bahsediyorduk. Dedim ya, zeka seviyesi çok yüksek olduğu için yaptığı espriler bazen ters tepebiliyor. Bana da kendince şaka yapınca tepem atmış ve bağırıp-çağırıp selamı-sabahı kesmiştim. Hiç sesini çıkarmamış, “Ama ben şaka yapmıştım abim” demişti.

Bir süredir kahveye uğrayamıyordum. Geçen şöyle bir uğradım. Sırtıkara verdi kötü haberi. “Bizim Tufan müdür” dedi. “Covit olmuş. Coviti atlattı. Eve götürmüşlerdi. Gece nefes alamayınca hastaneye kaldırmışlar ve öldü” dedi.

Hırsıza deve kuşu beslemesini öneren hey gidi Tufan Kömürcü.

Bu kentten son derece dürüst, insani yönleri ağır basan, içinde okuyamadığı ODTÜ üniversitesinin uhdesiyle yaşamış iyi bir polis geçti arkadaşlar.

Hakkını helal et, Tufan müdürüm. Mekanın cennet olsun.