HAFTA SONU EĞLENCESİ 50

Teslime Tosun

Geldik yine bir hafta sonu yazımıza. .

Çalışma hayatına erken başladığım için evden erken ayrılmıştım. Bu arada annem ve babamı 7 ay arayla kaybettiğim için yalnız yaşadığım günlerde kendime program yapmıştım. Ayda bir defa evimde dipten başa komple temizlik yapıyordum.

Oldukça kilolu olduğum bir dönem ve aylık ev temizliği yaptığım izinli bir günümde, temizliği erken bitirdim. Eğilip, kalktıkça vücut ısındığı için azıcık da “jimnastik yapayım, belki birkaç gram veririm” diyerek başladım hareket etmeye. Bacakları çalıştırıyorum, eğilip kalkıyorum, hoplayıp zıpladım.

Vücut spora alışkın olmadığı için ertesi gün hamlıktan her tarafım hırç olmuş.

Sabah kalktım ama adım atmakta bile güçlük çekiyorum. Tüm bacak kaslarım sızı içinde, sünnetlik oğlan çocukları gibi dizimi kırmadan dikine dikine yürüyorum.

Öğleye doğru adliyeye gittim.

Arabadan bin bir zahmetle ve sızlanarak indim. Adliye bahçesinde yürüyorum derken, karşımdan bizim Tato dediğimiz Bülent Tatoğlu önde arkada Yasef efendi dediğimiz Yusuf Dalaman ve birkaç gazeteci daha koşarak yanımdan hızla geldiler de geçiverdiler. Arkalarından iki kadın bağırarak, küfür kıyamet, bizim oğlanların analarından giriyorlar, kendilerinden çıkan hakaretleri ederek geliyor, onların arkasından ise polisler sökün etmişler.

Daha "Ne oluyor?” demeye kalmadan, kadınlardan bir tanesi sağ omuzumdaki CT 45 flaş takılı Nikon fotoğraf makinasını gördü. Bizim oğlanların arkasından yetişemeyeceğini anladığı için, döndü bana. “Bu da gazeteciymiş” dedi ve hızla benden tarafa yöneldi.

Film izler gibi hızla gözümün önünde gelişiyordu olay. Kadın oğlanların peşini bırakıp, birkaç adımda bana ulaşmıştı bile. Daha ben “Ne oluyor yahu?” demeye kalmadan saldırıya geçinde, bir kaç saliselik anda kafamdan “Beladan kaçmak için koşmam lazım ve ben koşamıyorum. Direnmek gerek” diye düşündüm.

İki kadın kavga ederken doğal olarak yaptıkları ilk şey, birbirlerinin saçlarına yapışırlar. Saç-saça, baş-başa birbirlerine kilitlenir kalırlar. Bu kavga etme stilini hiç sevmem. Zaten sürekli saldırıya uğradığım için kaçmayı da, dövüşmeyi de iyi öğrenmiştim.

Yanıma ulaşıncaya kadarki sürede ağıza alınmayacak küfürleri, salyalar akarak saydırdı. Bana ulaştığında ise tahmin ettiğim gibi ilk hareketi saçlarıma doğru hamle yaptı. Bu hareketi beklediğim için kafayı kaptırmamak için geriye doğru pozisyonumu aldım. İkinci saldırı yeri olan fotoğraf makinamı, sağ omuzumdan, bir dirsek harekatıyla sırtıma atmıştım bile.

Sol elimle kadının boğazına yapıştım ve kol boyunu ayarlayarak kendimden uzakta tutup, sağ yumruğumu düz bir şekilde ile ardı ardına kadının ağzına, burnuna Allah ne verdiyse vurmaya başladım. Beklemediği bu direnç ve arka arkasına yediği kroşeler nedeniyle şaşkına dönen kadın ise can acısıyla yere çöktü. Diğer kadın ise gördüğü manzara karşısında iki adım ötemde olmasına rağmen yanıma yaklaşamadı.

Az önce kaçarken topukları arkalarına değen bizim erkek muhabirler ise manzarayı görünce dönmüşler benim kadını döverken fotoğraflarımızı çekiyorlar.

Bu arada polis yetişti ve kadını elimden zorla alabildi. Elbette polisin yetişebildiği 30-40 saniye içinde kadına beklemediği bir dayak atmıştım.

Konunun ne olduğun hatırlamıyorum ama iki kadınla ilgili bizim gazeteci arkadaşlar haber yapmak üzere fotoğraf çekiyorlar. Fotoğraflarının çekilmesine celallenen kadınlar saldırıya geçince bizim erkek muhabirlerin hepsi kaçmaya başlıyorlar. Kadınlar da peşinden geliyor. Erkek muhabirleri yakalamayacağını anlayan kadınlar o kızgınlıkla, olaylarla uzaktan yakından hiçbir ilgim olmayan bana sırf omuzumdaki fotoğraf makinasını gördükleri için saldırıyorlar.

Ama onların psikolojisi şöyleydi. Erkek muhabirleri önlerine katıp, kovalayan kadınlar “Bu gazeteciler pek de bir korkakmış. Dur onları dövemedik ama bu kadın, bu kiloyla bizden kaçamazda. Hırsımızı bu kadından çıkaralım” psikolojisiyle bana yönelmişlerdi. Anlık hesapları buydu ve adliyenin kapısında hışırımı çıkaracaklardı.

Başka zaman olsa, belaya bulaşmamak için bende koşarak uzaklaşırdım. Ama adım atamadığım için direnmek zorunda kalmıştım.

Neyse, polis kadını kaldırdı, öteki kadını da tuttular adliyenin içine doğru götürmeye başladılar. Benden arka arkasına yumrukları yiyen öfkeli kadının öfkesinden eser kalmamış hem adliyeye doğru yürüyor, hem de arkasına doğru baka baka “Bu niye kaçmadı ki?” diye söyleniyordu.

Bilmiyor ki, mecburiyetten.