Geldik mi hafta sonuna
Başlasın mı eğlencemiz?
Şimdi sizlere polis adliye muhabirliği yaptığım sırada yeraltı dünyasının kullandığı jargonlardan ve benim düştüğüm komik durumları anlatacağım bu gün. Yeraltı dünyası deyince aklınıza sadece mafyatik şeyler gelmesin. Undergraund yani yeraltı denildiği zaman tüm yasal olmayan olaylardan bahsediyorum.
Poliste şöyle işleyiş vardır. Gece olan tüm olaylar, ceraim verilen evraklar ve mevcutlu zanlılar öğleden sonra nöbetçi savcının önüne getirilir. Savcı dosyayı inceler, ya tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakır, ya da tutuklanmak üzere nöbetçi mahkemeye sevk eder. Nöbetçi mahkeme ilk adım olan sulh ceza mahkemelerinden birisi olur.
Bu arada ceraim demek, Osmanlı döneminden kalan, işlenen suçların deftere kaydı anlamına gelir. Polisteki ceraim defterine her suç mutlaka kaydedilir.
Adliye girişinde müracat bölümü var. Oraya konuşlanıyorum. Gelen tüm zanlıları görebiliyorum. Hemen hemen tüm polisleri de tanıdığım için hangi karakoldan geldiklerini veya hangi şubeden geldiklerini az çok bildiğim için girişte fotoğrafları çekip, sonrasında konuyu öğreniyorum. Böyle bir çalışma sistemim oluştu.
Bir gün kalabalık, kalabalık ama bir o kadar şamatalı bir zanlı grup geldi. Kadınları görünce zaten hangi şube diye sormaya bile gerek görmeden yanlarına gittim. Biraz sohbeti ilerletip, usulen “Hangi suç isnat edildi size” dedim. Kadınlardan bir tanesi “Fuhuşturma” dedi. Bir an durdum, sonra kahkahayı patlattım.
Hanımefendi “Fuhuş yapmak ile uyuşturucu satmak” suçlarını birleştirmiş kısaca fuhuşturma diye yeni bir suç adı ortaya çıkarmıştı.
Yine adliye koridorundayız. Bu sefer savcının kapısında travestiler var. Bu grup en eğlenceli zanlılarımızdır.
Eşcinsel, travesti grubundakilerin kendi aralarında kullandıkları ve “Lubunyaca” ismini verdikleri bir dil kullanıyorlar. Aralarında çok rahat anlaştıkları bir dil bu. O dünyadan olmayanların kesinlikle bilmedikleri bu dili kullanırken, yanında anana sövseler anlamazsın.
Adliyeye gelen- giden veya şubede karşılaştığım travestilerle her gün konuşa konuşa az çok dili biraz çözmüştüm.
Her neyse, sonradan olma kızlardan birisinin sevgilisi de gelmiş adliyeye. Kara-kuru Güneydoğu Anadolu bölgesinden Antalya’ya ve bu grubun arasına yeni düşmüş yağız bir delikanlı.
Sonradan olma kadın sevgilisini filan çok kıskanan, tipik bir köy delikanlısı. Saflık derecesi ise tam 24 ayar. O derece yani.
Dedim ya daha neyin içinde olduğunu bile anlamayan anadolumun yağız delikanlısı, sonradan kadın olan sevgilisinin daha ne iş yaptığını bile idrak edememiş.
Sevgilisi olan travesti, kıskançlığı nedeniyle bunun anlamaması için bir başka travesti arkadaşlarına “Manti alıkmasın. Sirkafa, koli için balamoz gelmiş. Koli naşlayacak biri yok mu?” dedi. Delikanlı anlamadı ve güneydoğu şivesiyle “Nereye koli gelmiş cig’erim? Hangi kargoda? Hemen gideyim alayım gulüüüm” dedi.
Kahkahalar patladı.
Zira sevgilisi travesti, aslında “Genç sevgilim anlamasın, para karşılığında cinsel ilişki kuracağım eve yaşlı ve zengin bir erkek geldi. Yaşlı adama göndereceğimiz dışarda başka bir travesti yok mu?” diyordu.
Yine adliye koridorlarındayız, yine geldi malum suçtan bir ablamız. Geceden nezarette kaldığı fena halde belli oluyordu. Gözlerinden rimelleri akmış, dudaklarındaki ruj dışına kaymış. Allı-pullu parıltılı mini elbisesini iki de bir aşağı doğru çekiştiriyor. Uzun topuklardan birisi kırıldığı için bir yüksek, bir düşük adımlarla polislerin arasında geldi.
Öyle perişan ve kötü haldeydi ki, üzerindeki o kıyafeti ile gecenin ilerleyen saatlerinde bir barda hiç göze batmayacak olan bu kadın, gündüz adliye koridorlarında gazino topu gibi ışıl ışıl herkesin gözüne giriyordu.
Derken bir ara tuvalete gitmek istedi. Polislere derdini anlatıyor. “Polis bey lütfen müsaade edin. Savcının karşısına böyle çıkmayayım, hiç olmazsa bir şıklık kremi süreyim” dedi. Polis “Ne sürecen, ne sürecen bacım?” dedi. “Şıklık kremi, şıklık” dedi yine bu.
Sonradan anladık. Meğer hanımefendi tuvalette yüzüne “Kırışıklık” kremi sürecekmiş. O perişan halini herhalde kırışıklık kremi ile bir nebze gideceğini zannediyordu.
Bu kelime bana çok şirin göründü. O günden sonra ben de yüz kremlerine hep “Şıklık” kremi derim.
Bu günlük bu kadar yeter herhalde. Haftaya yeni bir hatıramız ile görüşmek üzere