HAFTA SONU EĞLENCESİ

Teslime Tosun


Geldik hafta sonuna ve başlasın bizim eğlenceli anılarımıza. 

Bundan daha bir kaç yıl öncesine kadar polis-adliye muhabirleri birbirlerine atlatmak için deli gibi çalışırlar ve elbette bazen ortaya oldukça komik anlar çıkar. 

Recep Aktepe'de benim gibi Döşemealtı'lı ve bildiğin su katılmamış, sek bir yörük. Kafası ince işlere basmaz. Hiç bir şeyi ima etmeyin, bizimki kesinlikle anlamaz. Bu nedenle bir şey olduğu zaman direk söyleyeceksiniz. 

Soner Kocaer ise görseniz sessiz, sakin, yüzüne baktığınız zaman gözleriyle öyle bir bakar ki, annemin tarifi gibi "İsteyişinden güzel bakışı var" cinsinden. Öyle masumane bakışları var ama her an bir muziplik peşindedir ve sonrasını düşünemiyorum bile. 

Bir hafta sonu nöbetinde Recep Aktepe'nin sinir buharı tepesinden çıkıyor. Hem elinde telsiz, büroda nöbet tutuyor. hem de olay olsa gidecek arabası yok. Çünkü o sırada istihbarat şefinin isteği üzerine magazin ve spor haberlerine daha çok önem veriliyor.  Araba onlara tahsis edilmiş. Bir yerde cinayet olsa, ölümlü trafik kazası olsa gidemeyecek. Bir polis-adliye muhabiri için ne kadar ağır bir durum. Haber orada ve siz gidemiyorsunuz. 

Neyse bu kendi kendisini hazırlıyor ve söz veriyor. "Bir şey olursa gitmeyeceğim" diye derken telsizlerden anons geçmeye başlıyor. Olay yerine itfaiye  ekibi filan gidiyor. Öğreniyor ki, bir At, çamurlu bir kanala düşmüş ve onu çıkarmak için polis, itfaiye ekipleri çalışıyorlar. 

Recep Aktepe'nin arabası yok, büroda bir ileri, bir geri hareketlenmiş, istihbarat şefine küfürün bini bir para. (Ah o ishbarat şefleri muhabirlerden ne küfürler yediklerini bir bilseler) 

Her neyse, sonunda dayanamıyor. Arabası ve arası iyi olan bir polis adliyeciyi aramaya karar veriyor.  Bizim kendi aramızda esmer teni nedeniyle "Şopar" dediğimiz Soner Kocaer'i arıyor. Buna adresi veriyor ve "Git beygiri kurtarma çalışmalarından fotoğraf çek bana da at" diyor. 

Soner denileni yapıyor. Gerçekten çektiği fotoğraflardan bizimkine de atıyor. Bizim Recep, normal olarak "Beygir çamurlu kanala düştü. İtfaiye ekipleri çıkardı. Şöyle çalıştılar, böyle yaptılar. Beygirin sahipleri sevindi-mevindi" rutin haberini geçiyor. 

Ertesi akşam ana haberi izleyen bizim Recep Aktepe'yi arıyor. "Recebiiiiim" deyip telefonu kapatıyorlar. Bir-iki-üç telefondan sonra bizimki ayıkıyor. 

Meğer bizim şopar oğlan haberi geçerken, kurtarılan beygirin adını "Recebim" olarak yazmış. Tabi ana haber bültenlerinde de "Recebim at, düştüğü çukurdan itfayenin vinci ile kurtarıldı" filan diye veriyor. Soner, ana haberden önce çevremizde olan sevdiğimiz kaç kişi varsa hepsine haber veriyor. "Recebimi kurtardık çamurdan" diye. Arayanlar da bu şakayı bilenler. 

Elbette Recep Aktepe'den alabildiğine küfürü yiyor. 

Ertesi gün ise efsane Cumhuriyet Savcısı Yusuf Hakkı Doğan'ın yanına gidiyor Soner Kocaer. Kapıyı açınca Recep Aktepe'nin onun yanında olduğunu görüyor ve fiziki olarak vereceği tepkiden çekindiği için kapıyı çekip dönüyor gerisin geriye.  Arkasından Yusuf Hakkı Doğan arıyor, "Adamın ismini beygire vermişsin. Senden şikayetçi oluyor. İfadeni almam lazım" diye gülüşüyorlar. 

Aradan bir kaç gün geçiyor. Recep Aktepe Soner Kocaer'den intikam alacak ama nasıl yapacak? 

Beklediği fırsat bir kaç gün sonra önüne çıkıyor. Adamın birisi bir fuhuş evine gidiyor. İşini bitiriyor ama verilen hizmetten ve muameleden memnun değil. Bu nedenle kalkıyor, dolandırıcılık şubesine giderek, yasadışı fuhuş yaptığı evdeki kadınları ihbar ediyor. "Şu kadar para verdim. Ama verdikleri hizmetten memnun kalmadım. Muameleleri de hiç iyi değildi. Dolandırıldım. Şikayetçiyim" diye hayat kadınlarını ihbar ediyor. 

Recep bu adamın fotoğraflarını çekiyor. İsmini öğreniyor ama ufak bir değişiklik yaparak, Soner Kocaer haricindeki tüm polis-adliye muhabirlerine fotoğraflarıyla birlikte dağıtıyor. Herkese tek şartı var, kesinlikle Soner'e tek bir kare ve bilgi verilmeyecek!

Ertesi gün Soner'in çalıştığı gazete hariç tüm gazetelerde haber "Soner K. Fuhuş yaptığı kadınları şikayet etti" diye her tarafta yayınlanıyor.    

Elbette yine efsane Savcımız Yusuf Hakkı Doğan'ın orada buluşuluyor. Birbirlerine kös-kös duran iki muhabiri karşısında gören Yusuf Hakkı Doğan, kahkahalar atarak "Ödeştiniz" diyor.