Geldik hafta sonuna ve başlasın eğlencemiz diyoruz.
Kepez bölgesindeki Antalya genelevinin patroniçelerinden Elif Salar'la yıllar içerisinde tanışıklığımız oldu. Bir çok olayda karşı karşıya gelsek de, sonrasında tanıdıkça saygı duyduğum birisiydi. Herkesin seslendiği şekliyle Elif anne aslında çok iyi bir insandı. Merhametli, uyum sağlayan ve çalışanlarına eli bonkör bir kadındı.
Şimdi amiyane bir şekilde "Tabi eli boldur. Kendisi mi yatıp para kazanıyor" diyebilirsiniz. Bende size şunu söyleyeyim. Elif Anne'nin yıllar içinde o kadar çok mal varlığı ve gelir getiren farklı iş kollarında işletmeleri olmuştu ki, genelevden gelecek paraya ihtiyacı yoktu. Ama orada çalışan kadınların, görevlilerin ihtiyacı çoktu. Oradaki insanları başka birisinin eline de bırakamıyordu, sonuçta öyle devam edip durdu. Ta ki; karşısına cami yaptırılıp, zorla kapattırılmasına kadar.
Evinde çıkan bir yangın vesilesi ile haber yapmaya gittiğimde, en az 100 m2 salonundaki bir duvarın tamamen ödüllerle dolu olduğunu görmüş ve ağzım açık kalmıştı. Mesela senelerce vergi rekortmeni olmuş ama açıktan kimse ona ödül vermemiş. Defterdar bey ödülünü evine getirmiş. Mehmetçik vakfına yaptığı yüklü bağışlar, polis derneklerine, okullara, camilere, (Evet evet yanlış duymadınız. Cami yaptırma derneklerine) çeşitli engelli derneklerine, hatta mezarlığın düzenlenmesine bile onlarca, yüzlerce bağışlarda bulunmuş birisi.
Herkes Elif annenin parasını, bağışını almış ama utandıklarından açıktan teşekkür edememişler.
Her neyse, efsane büro şefim Dursun Gündoğdu o günlerde Hürriyet'te ilginç kişiler ile röportajlar yapıyor. Tıkandığı yerde, "Etrafınızda ilginç insanlar var mı?" diye soruyor. Yangın haberi nedeniyle evinin duvarlarındaki plaketleri gördüğüm için sonra özel haberini yaparım diye düşünüyordum. Dursun abi sıkıştırınca bende "Abi Genelev patroniçesi Elif Salar var" dedim.
"İyi ara hemen röportajı ayarla, gidelim" dedi.
Bu röportaja Elif annenin balıklama dalacağını zannederken, "Kızım ben bilerek ve isteyerek göz önünde olmuyor ve gazetelere röportaj vermiyorum. Kusura bakma" dedi ve telefonu kapattı. Kaldım öyle. Şefime gidip, "Abi kadın istemiyor" dedim ama Dursun abi dinlemiyor. "Kesinlikle o kadınla röportaj yapmam lazım. İkna et kadını. Yoksa 4 haftalık iznini iptal ederim" diyor başka bir şey demiyor.
Defalarca aradım. Sonunda telefona cevap verdi ve ben telefonda resmen yalvarıyorum. Kadını ikna etmek için her yolu kullanıyorum. "Elif anne benim büro şefim çok kötü bir adam. Adamda hiç vicdan yok. Senin kabul etmediğini söyledim ama beni dinlemiyor. Boynu devrilesice adam ya röportajı ayarlarsın, ya da seni işten kovacağım dedi. Elif anne, benim annem yok, babam yok. Sokaklara düşeceğim. Vallahi beni işten kovacak. Ne olur kabul et" diye nasıl perişan vaziyette nasıl yalvarıyorum anlatamam.
Vefat ettiyse, Allah rahmet eylesin, kadıncağız sonunda pes etti ve "Gelsin röportaj yapacağım" dedi. Ama nasıl zafer kazanmış gibi yihhuuuu diye bağırarak Dursun abiye koştum. "Kabul etti" dedim.
Her neyse, kalktık Dursun abiyle genelev patroniçesi Elif Salar'ın evine gittik. Evinde çalışanlar bizi karşıladı ve salona aldılar. Biraz sonra Elif anne tüm haşmetiyle geldi. Dursun Gündoğdu'nun yüzünü görmelisiniz, ağzı kulaklarında kadın odaya girdiği anda ayağa fırladı ve öne doğru eğilerek, sağ ayağını dizinden arkaya doğru kırarak sanki kraliçe Elizabeth'i selamlıyormuş gibi pozisyon alarak "Hoş geldiniz efendim" diyor.
Elif anne, Dursun Gündoğdu'ya kötü kötü bir bakış fırlatıp, evinde çalışan hizmet eden kadınlardan birisine seslendi "kızım kolonya getirin" diye. Kolonya gelince Dursun Gündoğdu'ya bol bol çam kolonyası döktürdü. Bunu neden yaptı anlayamadım.
Benim kadıncağızı ikna etmek için neler söylediğimden Dursun abinin haberi yok, kendisine kötü kötü bakmasını anlayamıyor.
Her neyse muhteşem ikili koltuğuna oturdu ve beni yanına çağırdı. Ben uysal bir şekilde bulunduğum koltuktan kalkıp, yanına oturdum. Elif anne elini dizime koyarak bana şefkatli, beni işten kovacak olarak gördüğü Dursun Gündoğdu'ya yandan yandan, kötü kötü bakarak "Sen çok çalışkan, çok güzel bir kızsın. Sakın kimsem yok diye düşünme. İşten kovulursan, işsiz kalacağım diye hiç düşünme kızım. Yerin her zaman yanımda hazır. İstediğin zaman gelip başlayabilirsin" dedi.
Ben "Hık" dedim kaldım.
Kadın resmen bana genelevde çalışmayı teklif ediyordu ama bunu o kadar masum ve o kadar iyi niyetle yapıyordu ki, kızamıyorsun bile.
O dakikadan itibaren röportaj bir bitse de ben şu evden bir çıksam diye neredeyse dakikaları saydım.
İşimizi bitirdikten sonra çıkışta Dursun abiye, "Sakın beni işten kovma abi, yoksa gideceğim yer belli. Vebalim boynuna" dedim.
Çalıştığım yıllar boyunca benden büro şefime o kadar çok şikayet gitti ki anlatılamaz. Belki de bu nedenle beni işten kovmamıştır. Ne dersiniz?