HAFTASONU EĞLENCESİ 29

Teslime Tosun

Geldik hafta sonu eğlence zamanına

Bu gün gazetecilikte kendi stilini yaratan ve ismini Antalya gazeteciler tarihine yazdırmaya devam eden Ali buldu kardeşimin gençlik maceralarından yazayım dedim.  

Ali kardeşim oldum olası polis-adliyeyi pek sevmemiştir. O dönemlerde polis teşkilatı içinde neredeyse kadın polis numuneyle vardı. Ama hastane öyle mi? Her adımda hemşireler vardı. Hem de genç ve güzel hemşireler. 

90 yılların ortasında ve bizler 20'li yaşlardayız henüz. Hastane muhabirlerinin arasında Ali Buldu'ya yetişebilen yok. Her gün bize birbirinden ilginç haber atlatıp, toz attırıyor. Diğerleri gibi bende deli oluyorum. Çünkü büro şeften fırça yemekten çok, Ali Buldu'nun yaptığı haberi bir de arkasından mecburen ben toplamaya çalışıyordum ya. En çok o ağrıma gidiyordu. Ali'nin haberinin çıktığı gün hastanın yanına gittiğinizde, yakınları filan müstehzi bir yüzle  (Ali Buldu yaptı haberi ondan alırsınız) diyorlardı ve ben çıldırıyordum. 
Bu nedenle deli gibi sabahın erken saatlerinde hastaneye gidiyor ve adeta tarama yapıyordum. Tüm katları dolaşıp, tüm odalardaki hastaların nesi var, nesi yok öğrenmeye çalışıyordum. 
Bir gün çok ilginç bir vaka vardı ve hiç kimsenin haberi yoktu. Yoğun bakımda yatan hastanın fotoğrafını çekmek istiyordum. Rahmetli Başhekim Hasan Doyduk'a yalvardım, yakardım ve sonunda fotoğraf çekme iznini kaptım. Yoğun bakım ünitesinin önüne gelince kapının ziline basıyorsunuz hemşire geliyor kapıyı açıyor. Nitekim öyle oldu ve hemşire kapıyı açtı ama başhekimden izin almama rağmen beni içeriye almıyor.  Atıştık filan ama hemşire 'Nuh diyor peygamber demiyor." Kapıyı açmadı bana. 

Deli olacağım. Yeniden Hasan Doyduk'un yanına koştum. (Sayın Başhekimim almıyor oradaki hemşire beni içeriye) dedim. Hasan Doyduk, uzun ve kalın parmaklarıyla telefonun tuşlarına dokundu ve hemşireye o tok sesi ile talimat verdi. "Kızım ben Teslime'ye izin verdim. Derhal kapıyı aç ve işini yapsın) dedi.  Daha telefonu kapatmadan ben yeniden 1. kattaki yoğun bakımın kapısına koştum. 

Ben daha zile dokunmadan kapı açıldı ve Ali Buldu sırıtarak çıktı ve benim şaşkınlığım henüz geçmeden sıvıştı gitti. Ben şaşkın şaşkın, "Hani yoğun bakıma gazeteci almıyordun. Başhekimin emri olmasına rağmen beni içeri almamıştın. Ali, başhekimden izin filan da almadı. Nasıl girdi içeriye? dedim. Genç hemşire, gözlerini kaydırıp, dudaklarının sol tarafını seksi bir şekilde yukarı doğru kıvrımlandırarak "Ama o Ali Bulduuu" dedi. 

O sahne karşısında içimden ettiğim küfürleri burdan birbirine ulasan, İstanbul'a yol olur. 

Ben hiç kimsenin haber yok özel haber yapacağım derken, meğer hasta yoğun bakıma geldiği anda hemşire Ali Buldu'ya çoktan haber vermiş. Ali Buldu ise "Ben gelmeden kimseyi içeri alma" demiş. Hemşire Başhekimin değil, Ali Buldu'nun talimatını dinleyerek beni içeri almıyormuş.  Ben Başhekimin yanına koştururken, Ali gelmiş ve bir kaç dakika içinde fotoğrafı çekmiş, çıkarken böylece karşılaşmış olduk. 

Velhasıl, o gün öğrendim ki, Ali Buldu her katta ve her serviste bazı hemşireler ile çok güzel flört edip, onları kendisine bağlamış. Ali Buldu'nun hastaneye gitmesine bile gerek yok, hemşireler onun yerine zaten nöbet tutuyorlar. Önemli, ilginç bir vaka geldiğinde ise hastanenin telefonundan büroyu arayıp söylüyorlarmış. 

Bu adamla, bu şartlarda rekabet yapılabilir mi? 

Bereket versin o dönemde evlendi de kurtulduk. 

NOT: Ali Buldu'nun düğününde 'Bu kızdan boşanırsan benimle evlenirsin ona göre" dedim.  'Tövbeee. Asla boşanmam' diyerek gözlerini belertti. Aradan zaman geçti eşinden boşanacak, beni arıyor. "Birader, biz boşanmaya karar verdik ama vallahi senden korkuyorum. İzin verir misin boşanabilir miyim?" dedi.  "Tamam, tamam boşan len.  Almayacağım seni. Ben ikinci el istemem zaten" deyip kahkahalar atarak gülüştük ve yıllardır aynı espriye, aynı coşkuyla kahkahalar atabiliyoruz.

Sevgili kardeşime selam olsun. Seviliyorsun birader.