KÖŞEBAŞI
Geçtiğimiz günlerde AESOB Başkanı Adlıhan Dere'nin geçtiğimiz dönemlerde görev yaptığı kefalet kooperatifinde verilen kredilerle ilgili denetim görevini ihmal ettiği gerekçesiyle 3 ay hapis cezası aldığını ve 1 ay 15 gün de kamu görevlerinden men edildiğini yazmıştım.
Birkaç gün önce ise CHP Konyaaltı İlçe teşkilatının dayanışma yemeğinde dayak olayını yazdık. Hemen ardından ise sosyal medyada bir beyefendi bu konuyu yazan diğer internet haber siteleriyle birlikte benim haberimi de kullanarak "Basının geldiği son durum bu, şoförler odasından para aldılar. İşte bunlar Ümit Uysal'ın tetikçileri. Bu nedenle bu haberi yaptılar" minvalinden bir şeyler sallamış.
Aradan bir gün geçtikten sonra birileri söyleyince haberim oldu. Baktım hakikaten bende bu beyefendinin hedef tahtasına oturmuşum. Yazısının altına yazıyorum, "Kim kimden para almış açıkla. Hadi bizi Ümit Uysal'ın tetikçisi yaptın da seni kim tetikledi?" diyorum o ise "Sen almadın ama arkadaşın aldı" diyor. "Kıvırtmadan cevap ver" diyorsun "Sen yazılarınla Ali Buldu'yu savundun. Fetöcü İdris Özyol'u savundun, dolayısıyla sende onlardansın" Haydaaa. Neresinden tutacağımı bilemedim bu ipe-sapa gelmez sözleri.
Sonunda cep telefonumun şarzı bitiyor. "Böyle olmayacak adresini ver, sana çay içmeye geleyim" dedim. Efendi bey, "Ben devlettenim" manasına gelecek şekilde cevap veriyor. "Tamam" dedim. "Sen korkuyorsan bak ben tam şehrin göbeğindeyim. Markantalya'nın orada, gel o zaman ben sana çay ısmarlayayım" diyorum. Efendi bey ise tıpkı sokağın aşufte gelini gibi "Yetişin komşulaaar" diye bağırdığı gibi "Beni korkutamazsınız. Antalya basınındaki çeteyi yazacağım, yarın kıyamet kopacak, Teslime Tosun bu haberi yapmamıza engel olmak için baskı yapıyoooor" diye yayınlayıp, beni sosyal medyadan engelledi.
İlk defa başıma böyle bir şey geldi.
Durup bir nefes aldım. Neydi şimdi bu olan?
Sonra kimdir bu efendi bey diye sorup soruşturdum.
İsmini vererek prim yaptırmak istemediğim bu efendi bey, Ankara'lıymış. Babası bir bakanlıkta şoförlük yaparmış. Kendiside ekmeğini kazanmak için dolmuş şoförlüğü yapmış. Sonra babasının vasıtasıyla tanıştığı Deniz Baykal'ın ayak işlerini yaparken Antalya'ya gelip gitmeye başlamış ve sonunda Antalya'ya yerleşmiş. CHP'lileri yakından tanıması bundan. Bazı CHP'lilerde Deniz Baykal'a yakın diye bu adama prim vermişler zamanında. Hatta balık restoranı sahibi olan CHP meclis üyesi bir arkadaş Süleyman Evcilmen döneminde Kundu Yamansaz Bölgesinden bir ev edinmesine yardımcı olmuş.
Antalya'da minibüs şoförlüğü, Kundu yolu üzerinde kokoreçcilik ve son olarak Atatürk Parkı içinde süt mısır satıyormuş. Ekmeğini kazandığın her iş kutsaldır. Bu nedenle tüm yaptığı işlere saygı duyarım. Ancak bu efendi bey, alkolü biraz fazla kaçırınca azıcık cozutuyormuş. Gerçi "8 aydır alkol kullanmıyorum" diyor ama ne bileyim, kafa ayıkken böyleyse!
Geçtiğimiz yıllarda bu efendi beyin kullanışlı birisi olduğunu fark edenler ona bir gazete çıkarmak için yardım etmişler. Gazete bürosunu açtığında ilk ziyaretçileri ise Adlıhan Dere ile dönemin Ak Parti İl Başkanı Rıza Sümer olmuş. Gazete bir süre sonra ekonomik nedenlerden dolayı mefta olunca, onu kontrol edenler sosyal medya ile tanıştırmışlar. Efendi beyde hakkını yememek lazım elinden geldiğince kendisine destek verenlerin gösterdiği hedefte yürümüş bu güne kadar.
Geçtiğimiz yıl bir ara DSP İlçe Başkanlığı filan da yapmış. Oradan veryansın ediyor CHP'lilere. Sonra istifa etmiş ve sosyal medyadan "Gazeteciyim" diyerek sınır tanımadan sallıyor.
Şimdi kimin söylediğini bilmiyorum ama çok güzel bir söz vardır. "TÜRKİYEDE HER ŞEY OLABİLİRSİN AMA ASLA REZİL OLAMAZSIN" diye bir laf var. Tam yerine denk geldi, manzara oldu.
NOT 1: Avukat, doktor, asker, polis, mimar, mühendis, marketçi, çorbacı, hurdacı herkes yarın çıkıp ortaya "Ben gazeteciyim. Hem duayen gazeteciyim" diyebilir. Bu konuda yasal hiçbir sorun yoktur. Ancak sarı basın kartı sahibi, bu mesleğin okulundan mezun olan bir tane meslek mensubumuz "Ben polisim, doktorum, avukatım, ben albayım" dediği anda kulağından tutulduğu gibi sahte polis, sahte doktor, sahte albay diye cezaevine atılır.
NOT 2: Çakma değil, gerçek gazetecilerinde hayatını idame ettirebilmesi için paraya ihtiyaçları vardır. Çünkü bizlerde normal vatandaşlar gibi karnımız acıkıyor, kıyafet ihtiyacımız oluyor, ev kirası, elektrik faturası, su faturası gibi faturalar ödüyoruz. Semt pazarına gidip, domates almak isteyince "Gazeteciye bedava" demiyor pazarcı veya markete girince aldığın bir kilo pirinç için "Sana bedava" demiyor. Bu nedenle çalışmaya ihtiyacımız var. Bu gün gazete, dergi, televizyon gibi medya organlarında çalışma alanlarımız çok daraldı. Bazı meslektaşlarımız mesleki birikimlerini profesyonel olarak ihtiyacı olanlara sunabilir. Bir avukata gidin, hukuki bir şey danışın, danışma bile ücretlidir. Bazen bir başkan apır-sapır konuşunca "Ya bunun bir basın danışmanı yok mudur" diyoruz.
Eskiden bu tür şeylere çok karşıydım ama ekonomik şartları, çalışma alanının daralmasını arkadaşlarımızın halini görünce, "O esnaf odasından para aldı, bu sendikaya basın danışmanlığı yaptı" söylemlerine "Elbette yapacak. Basın veya iletişim danışmanlığını dolmuş şoförüne mi yaptıracaksınız" diyorum
NOT3: Ali Buldu ile mesleğe hemen hemen aynı yıl ve beraber başladık. Hürriyet Gazetesinde birlikte çalıştık. Kendisine küfür edebilirim, bağırıp, çağırabilirim, yanlış yaparsa yüzüne söylerim. Ama bunu ben yaparım. Bir başkası yaparsa elbette 30 yıllık dostumun yanında olurum. Bundan sonra da olmaya devam edeceğim gibi.
NOT 4 Atatürk Devlet Hastanesi olayını biraz daha açarak önümüzdeki günlerde devam edeceğiz. Harcanan paraları duysanız dudaklarınız uçuklar. Hele bir eldiven vakası var ki harcama konusunda pik yapmışlar
NOT5: Milli eğitim dosyasına devam edeceğiz. Kepez Milli Eğitim İlçe Müdürü müfettişler gelmeden alel-acele yaptığı manevlar var gündemde.