Seçim bitti, başkanlar koltuklarına oturdular.
Kazanan belediye başkanına yakın isimlerde koltuklara oturdular.
Gazetecilikte yazılı olmayan şöyle bir kural vardır. Bürokraside, vali mesela yeni atandığı ile geldiği zaman veya emniyet müdürü veya herhangi bir üst düzey bürokrat atandığı birimle ilgili olarak en az 3 ay süre verilir kendisine. Bulunduğu şehiri, birimi filan tanısın ve eksikliklerini görüp, ona göre tedbir alsın diye.
Bu sürenin sonunda eleştirmeye başlanır filan.
Belediye başkanlarında da bu böyledir. Yeni seçilmiştir, en az bir ayı hay-huyla geçer. Ağırlamayla, uğurlamayla vakit öldürür. Acil meseleleri geceye bırakır.
Ama gece de telefon susmaz.
Özellikle Başkan yeni seçildiği zamanlarda “Oturma organı kalktı” demesinler diye her telefona cevap vermeye çalışırlar.
CHP tabanında ise bu biraz daha abartılır. Balıkçı restorantlarında gecenin ilerleyen saatlerinde kafalar duman olunca “Abijim, filanca başkan benim canım,ciğerimdir. Şimdi arayayım telefona cevap verir” diye ve o kafayla, gecenin ilerleyen saatlerinde hoparlör açılır ki herkes duysun diye ve başlar konuşmaya “Abijiim, sen var ya, sen çok büyük adamsın. Seni seviyoruz” filan geyik muhabbeti.
Eski başkanlar bu konuda tecrübelidir.
Ama yeni başkanlar bu tezgahtan mutlaka geçerler. Bir süre sonra onlar da öğrenir işi ve “Festivaller düzenleyip, yiyelim, içelim, eğlenelim. Hayat boş, sende oyna coş” moduna geçerler.
“Lay lay lom” diyerek kısaca CHP’nin belediyeciliği denilen sistemi anlatırlar.
Başta Muratpaşa olmak üzere Konyaaltı, Döşemealtı belediyeleri mali olarak çok kötü bir durumda. Lafın gelişi değil, gerçekten belediyeler batmış durumda.
Döşemealtı Belediyesi işçilere maaş ödeyemiyor, yetmediği gibi bir de memurlara maaş ödeyememişliği oluştu.
Belediyeye iş yapan esnaf perişan, parasını alamıyor.
Başkanlar, bir yandan şişkin kadroları azaltmak ama yerine kendisine yakın ve söz verdiği isimleri işe yerleştirmek zorundalar.
Bir yandan halkın beklediği hizmetler var. Söz verdikleri projeler var. Mali kaynak yok, arsa satarak günü kurtarmaya çalışıyorlar ve bir gün o da bitecek.
Konyaaltı Belediye Başkanı Cem Kotan “Anca beraber, kanca beraber. İşçilerimiz maaş alıncaya kadar ben ve diğer başkan yardımcılarımız da maaş almayacaklar” diye beyanat verdi.
Çok güzel ve alkışlanacak bir davranış. Ama en iyi Cem Kotan bilir ki, şu anda kavuştuğu başkanlık imkanlarından hiç birisini işçiler kullanamıyor. Eve-işe otobüsle gelip gitmek zorunda, pazara çıkıp alış veriş yapmak zorunda. Ne bileyim ev sahibi kira bekliyor. Üniversitede okuyan çocuğu para bekliyor.
Değil mi ama!
Ama yine de helal olsun. Kotan’ın yaptığı gibi hangi belediye başkanı yaptı, “İşçilerimizin parasını ödeyinceye kadar ben de maaş almıyorum” diyebildiler mi?
Hepsi maaşlarını tıkır tıkır alıyorlar.
Bu arada işçi aylardır kan ağlıyor ama “Lay lay lom” belediyeciliğinin örneği olarak Döşemealtı Belediyesi pilav-kavurma-ayran üçlemesi ile seçimlerde yorulan, çalışan CHP’lilere belediye kasasından piknik düzenliyor.
Başkan Menderes Dal işçiye, hizmet etmeye para bulamıyor ama partililere piknik yapmaya buluyor.
Başka bir gün bir lisenin mezuniyet töreninde, ertesi gün ekşili göletindeki piknik alanında yine yeme-içme eğlenme modunda.
Bakıyorsunuz Muratpaşa Belediyesi sabah engelsiz kafede, denize nazır yerde belediyenin kasasından yandaşlara kahvaltı veriliyor. Mükellef sofrada yeniliyor, içiliyor. Öğleden sonra ise “Sokakta müzik var” diye milleti avutuyor.
“Hayat boş, eğlen coş” moduna geçmişler bile.
Bu arada CHP Genel Merkezinden Antalya’yı dizayn eden Ali Mahir Başarır, Gökan Zeybek’ten, Gül Çiftçi’den sonra Ulaş Karasu veee en önemli isim Veli Ağbaba belediyeleri turlamaya başladılar.
Başkanların yüzündeki mutlu, mesut ama bir o kadar tedirgin vücut hallerini görmeniz gerekiyor.
Okula velisi gelen öğrenci gibi.
Bunların geliş-gidişleri bitmez.. .
Ama özellikle Veli Ağbaba Antalya’ya geliyorsa biliniz ki bunun altında çok şey vardır.
Başkanlarla özel ama çok özel neler konuşuldu, neler yapılacağını?
Zamanla öğreniriz gibi geliyor bana. Çünkü hiçbir şey gizli kalmaz.