KÖŞEBAŞI
KASABA KURNAZI
Geçtiğimiz hafta Pazar günü Bakkallar ve Bayiler odasının olağanüstü seçimi vardı. Seçimden önce tantanası büyüktü. Daha önce Bakkallar odasının seçimi varmış, yokmuş kimsenin umurunda değilken birden bire Antalya esnaf kamuoyu bu seçime kilitlendi. Bu seçime olağanüstü anlamlar yüklendi. Adeta bir güç gösterisine dönüştü.
Realitede aday olan Şahin Aba, Ali Coşkun ve Atilla Koçak'tı. Ancak milletin goy goyu ile seçim sanki Adlıhan Dere ve Mehmet Ali Alkan'ın arasında geçiyormuş gibi ortalık toz dumandı.
Seçimden önce Şahin Aba'nın dava dosyaları, görevi kötüye kullanmaktan, adam dövmeye, ruhsatsız silah gibi çeşitli sabıka kayıtları ortaya faş oluverdi. Ben de naçizane kentin nabzını tutuyorum ya! Şahin Aba'nın seçime girmesi, girmemesi, seçim kuruluna itirazıyla ilgili olarak yaptığım telefon görüşmesini filan "DERE'yi görmeden paçaları sıvama" diye yazmıştım.
Olağanüstü Genel Kurul'a giden Antalya Bakkallar ve Bayiiler Odasında mevcut başkan Atilla Koçak, Ali Çoşkun ve Şahin Aba yarıştı. 1750 üyeden 691’inin oy kullandığı seçimi 113 oy farkla Şahin Aba kazandı.
Aba seçimi kazandıktan sonra ilk telefon açtığı insanlardan birisi ben oldum galiba. Şahin Aba telefonda "Ben seçimi kazandım. Şimdi Şahin Aba . . . . . " diye bir cümle sarfetti. Cümleyi duyduğunuz zaman normal gibi geliyor, sonrasında işin puşt tarafından bakınca amiyane bir tabir çıkıyor.
Bunu daha ağzından çıkarken fark ettim. Eski bir laf vardır, "Ay doğar gediğinden, insan utansın dediğinden" Tınnn diye tepemde bir şeyler attı ama yanımda üç-beş kişi olunca telefonda fazla tartışmaya girmedim. Ne diyelim, "Delinin diline perhiz yok"
Çok eskiden, bundan belki 25-30 yıl öncesinden Varsak Belediyesinin efsane Belediye başkanı Hüseyin Ayanoğlu vardı. O bölgenin insanı Ayanoğlu aleyhine haber değeri taşıyan bilgi getirdikleri zaman tecrübe edinmiştim. mutlaka bir kaç yere çek ettiriyordum. Tabi aradan süre geçiyordu. Varsak'lı dostlarım bu gün bilgi verdi ya, ertesi gün gazetenin manşetinde olsun istiyordu. Ama yok öyle yağma! Ben önce bilgiyi araştırıyordum. Bazen bir iki gün gecikme olunca haber kaynaklarımdan birisi hemen ileri atlar ve "Kasaba kurnazlığı" ile "Bene bak hele. Seni yörük kızı diye bağrımıza bastık, cesurdur dedik emme sen eğer korkuyorsan, başka birine yaptırıvıralım haberi" derlerdi. Doğal gazla çalıştığım o dönemlerde bir kaç haberde bu tezgaha düşüp, büro şefim Dursun Abiye koşmuşluğum vardı. Ama sonrasında tezgahı çok çabuk çözmüştüm. "Tamam" diyordum. "Madem öyle buyrun istediğinize yaptırın haberi" dediğim zaman. Ardından R vitesi ile "Ya biz zaten dediydik, Teslime korkmaz, yapar diye. Biz gene de sen yap deyoruuz" diye işin içinden kıvrılıp çıkarlardı. Tabi ne başka gazeteye, nede başka bir gazeteciye giderlerdi. Bu bir kasaba kurnazlığıydı. Bunu yaparken ben celallenip "Ne demek korkmak. Ayanoğlu'da kimmiş. Şimdi yazar iipini çekerim onun" diyebilmem için beni gaza getirmeye çalışırlardı.
Şahin Aba kardeşim de Varsak'lıdır ve genlerinde bu kasaba kurnazlığı kalmış. Bakkallar ve Bayiler Odası Cumhuriyetini fethetmişti ve zafer kazanmış kumandan edası ile üst perdeden bana talimat veriyor "YAZ" diye.
Şimdi gelelim yazma olayına. Haydi yazalım sevgili Şahin Aba kardeşim.
Sevgili Şahin Aba kardeşim. Bu güne kadar Adlıhan Dere ile ilgili en ağır yazıları yazan benim.Aynı zamanda Mehmet Ali Alkan'la de ilgili yazıları da yazan benim. Mehmet Ali Alkan'la ilgili olarak Sayın Cumhuriyet Savcımız neredeyse benim gazetede yaptığım haberleri birebir alıp, savcılık iddianamesi haline getirmiş.
Mehmet Ali Alkan, Adlıhan Dere ve Süleyman Şahin bir üçlü değil miydi? Mehmet Ali Alkan cezaevine girme nedeni olarak yaptıklarını, müfettiş raporlarını, hakkındaki iddiaları değil rakibi olarak gördüğü Adlıhan Dere'ye bağlıyorsa ben ne diyeyim?
Bu ayrılmaz üçlünün arasına ne girdi ben bilemem ama Mehmet Ali Alkan, Adlıhan Dere'ye intikam hırsıyla saldırırken, onun elindeki mızrak gibisin.
Orda burda konuştukların geliyor bizim de kulağımıza. "Yüksek seçim kuruluna 200 bin lira para yedirdim, seçim için 150 bin lira para harcadım. Bu seçim bana 350 bin liraya mal oldu" diye. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Yüksek Seçim Kurulunun kurumsal kimliğine zarar vermiyor mu söylediklerin. Antalya'da Seçim Kurulu Başkanı olsam bu söylediklerini delillendirir, savcılığa suç duyurusunda bulunurum. Savcı ve hakim alır seni karşısına artık benden daha fazla olan sabıka kaydına bir tane daha çentik atmış olursun.
Ayrıca madem bakkal ve bayisin hangi bakkalın bir seçim için 350 bin lira harcayacak parası var? Sende biliyorsun herkeste biliyor. Sen bakkal veya bayi filan değilsin. (Resmi kurum belgelerini geçiyorum, realiteye bakın) Bir çok oda başkanının yaptığı gibi göstermelik, kıytırık çoğu kağıt üzerinde işyerleri olduğu gibi sende aynı şeyi yapıyorsun.
1750 üyesi olan bir odanın, binden fazla üyesi seçime gelmemiş. 691 üye seçime gelmiş. Gelen seçmen bakkalın 339'zundan oy almışsın. Karşındaki iki adaydan birisi diğeri lehine çekilmiş olsaydı sen yine kaybederdin.
(Aramızda kalsın o 339 oyu da nasıl aldığını söyledi bir bakkal kardeşim. Kimisine üye aidatı almayacağım, kimisine senin tabelanı yaptıracağım, kimisine vantilatör, klima adığın, kimisinin elektrik faturasını ödeyeceğim diye vaatlerle, hediye paketleriyle seçimi kazandığını herkes konuşuyor. Ayrıca bazı oda başkanlarının el altından desteği, bazı başka odaların başkanlığına hevesli adayların desteği ile sen o seçimi aldın. Burada kast ettiğim Mehmet Ali Alkan değildir. Alkan zaten kılıcını çekmiş, önce Niyazi Özçelik'i sonra Adlıhan Dere'yi indirme savaşında)
Bu arada rakibin Atilla Koçak'ı ve onu destekleyen bir kaç kişiyi "Cirosu yüksek" diye maliyeye ihbar etmişsin. Rakibini böyle ortadan kaldırma teşebbüsüne de "Tam da sana yakışan bir iş yapmış" dedim.
(Bilmeyenler için esnaf odasına kayıtlı olmak için belli bir cironun altında olmak lazım. Eğer cironuz yüksek olursa Ticaret Odasına kayıt yaptırmanız gerekiyor. Şahin Aba rakibi Atilla Koçak'ı ve ona destek verenleri cirosu yüksek, bunlardan esnaf olamaz diye ihbarda bulunmuştu)
Geçtiğimiz günlerde Pazarcılar Odası Başkanı İsmail Öz sosyal medyadan güzel bir yazı paylaşmıştı. Orada çok güzel özeleştiri vardı. Öz kısaca, "Bakkallar ve Bayiler Odasının 1750 üyesi var ve 1060 üye seçime bile gelmiyor. Esnaf artık temsilcilerine sizler bizi temsil etmiyor musunuz? demek istedi. Gerçekten meslek odaları esnafı temsil etmiyor mu? Yoksa esnafların kendi içinden çıkan meslektaşı olan bu temsilcilere güvenmiyor mu? Başkanlar ve yönetimi esnafın sorunlarını tespit edemiyor mu? Ya da tespitleri bildikleri halde sorun çözümünde önerimi gerçekleştiremiyorlar? Ya da meslek odaları olarak çözüm noktasında ürettikleri fikirleri ürettikleri fikirleri uygulama için yetki ve sorumlulukları mı yok" demişti. Bence güzel ve yerinde tespitler.
Başta İsmail Öz olmak üzere bir çok esnaf oda başkanına bakınız lütfen. En yenisi 15-20 yıllık başkan.
Artık esnaflık-mesnaflık hak getire. Var olma nedenleri sadece başkanlık koltuklarında oturmak için. Esnafa artık vaat edecek neleri kaldı? 15-20 yılda yapamadıkları ne varda bu saatten sonra yapmak için esnaftan yetki isteyecekler?
Esnaf olarak şöyle bir bakın çevrenize ya, Pazarcılar Odası, Lokantacılar Odası, Kasaplar Odası, Otobüsçüler, servisçiler Odası. Burada sayamayacağım kadar çok odanın başında 15-20 senedir oturan başkanlar var.
Artık değişimin zamanı gelmedi mi?
Son sözümüz yine bizim yörük tayfasından gelsin. Şahin Aba kardeşim, "Öküzün boynuzuna sinek konmuş, "Sana ağır gelmiyormuyum" diye sormuş. Öküz Şöyle bir bakıp, "Sen ordamıydın" demiş. Kıssadan hisse, bana göre Adlıhan Dere için şimdi sen öylesin.
Kendine çok büyük misyon yükleme. Abilerine sor beni, onlar anlatırlar sana. Bir daha da bana kasaba kurnazlığı yapma e mi?