Bu sözün mefhum-u muhalifi zaviyesinden, yani ters açıdan bakacak olursak, İltifatın da marifete tabi olması icap eder. Yani; tebrik, takdir, beğenme, övme, ödüllendirme; eser sahibi olan, iyi ve faydalı iş yapan kişilere yapılmalıdır.
Mahalli idareler seçiminde, ülkenin pek çok yerinde olduğu gibi, Antalya’da da, maalesef, marifet sahipleri iltifat görmedi. Beş yıl boyunca, Antalya’yı baştan başa eserlerle donatan Menderes TÜREL seçmen tarafından takdire layık görülmedi.
Beş yıl önce, hizmet fakiri olarak teslim aldığı Antalya’yı, her bakımdan dünya standartlarına ulaştırdığı halde, Antalyalı seçmen herhalde “Artık yeter, daha fazla hizmet istemiyoruz, aldığımız hizmet bizi beş yıl idare eder(!)” diyerek tekrar işbaşına getirmedi.
MENDERES TÜREL KAYBETMEDİ, AMA ANTALYA KAYBETTİ. ANTALYALI, KENDİSİNİ CEZALANDIRDI.
AK PARTİ seçmenlerinin bazıları çok ilginç. En ufak bir aksaklıkta, işlerin birazcık yolunda gitmemesi halinde hemen ayar vermeye meyilli. Büyük manzaraya bakmıyor, ülkenin karşı karşıya olduğu devasa iç ve dış tehditleri dikkate almıyor, kendi dar çerçevesinde meydana gelebilecek bir olumsuzlukta tavrını değiştirebiliyor. İktidarın icraatlarında, yapmış olduğu hatalar, yanlışlıklar olabilir. Asla göz ardı etmiyorum. Ancak, pire için yorgan yakılmamalıdır.
Muhalefet seçmeni öyle mi? Kimlerin kimlerle ortaklık yaptığı, bazı adayların cibilliyetinin ne olduğu, çarşaf çarşaf ortaya döküldüğü halde tavrını değiştirmedi. İktidarın hizmetlerini, Türkiye’yi kısa sayılabilecek zaman diliminde kaç kat büyüterek çağ atlattığını dikkate bile almadı. Nereden kaynaklandığını izah edemediğim Erdoğan düşmanlığı ile oyunu kullandı.
Hayırlısı olsun. Seçmenin takdiri böyle tecelli etti. İnşallah bu işin sonu hüsran ve pişmanlık olmaz.
GÖNÜL BELEDİYECİLİĞİ
1960’lı yıllarda, İl Genel Meclisi seçimlerinde, Manavgat’ta yaşanan bir olayı size anlatmak istiyorum.
Manavgat’tan iki adet İl Genel Meclisi üyesi seçilecektir. Genelde bir tanesi Adalet Partisi’nden, diğeri de Cumhuriyet Halk Partisi’nden seçiliyor. Adalet Partisi’nden rahmetli Baki BODUR ve Mithat BERBEROĞLU aday oluyorlar. Her ikisi de çalışıyorlar.
Kadılar köyünün tamamı CHP’lidir. Onun arkasında da üç tane köy vardır. Ama başka geçiş yolu yoktur ve buradan geçmek de zordur. Kimse buralara gidememektedir. Rahmetli Mithat Amca “Ben giderim” der. Herkes ters ters bakar. O, doğruca muhtarın evine gider. Muhtar ayrıca CHP’nin de delegesidir. Evde yoktur. Hanımı kapıyı açar, şaşkın bir bakışla misafirine bakar.
Mithat Amca:
-Yenge Hanım, Manavgat’tan çıkalı epey zaman oldu. Acıktım. Eğer yumurta varsa bana iki yumurta kırıver de dışarıda yiyeyim, der.
Muhtarın Hanımı:
-Peki ağabey, der.
Köylü muhtara haber vermiş, Mithat Amca yemek yerken muhtar geliyor, selam veriyor:
-Hoş geldin, diyor.
-Yoldan geldim muhtar. Acıkmıştım, yengeden yiyecek istedim. Allah(c.c.) razı olsun o da verdi, der.
Yemekten sonra Mithat Amca müsaade ister, diğer üç köye giderken, muhtara da:
-Muhtar hem sizin, hem de bu köyün tamamının reyini istiyorum. Sizin vekiliniz ben olmak istiyorum, der. Muhtar:
-Kısmet, der ayrılırlar.
Mithat Amca, diğer köyleri de ziyaret eder. Seçim ve kulis çalışmalarını yapar. Akşam Manavgat’ta Baki Amca ve diğer partililerle buluşur. Yaptığı faaliyetleri anlatır.
Herkes der ki: “Kadılardan bize rey gelmez”.
Seçim olur. Kadılar ve üç köyün tamamı reylerini Adalet Partisi’ne verir. İki Meclis Üyesinin ikisi de Adalet Partisi’nden gider.
Tabana inmek, gönüllere girmek, beşerî münasebet iki İl Genel Meclisi üyeliğini Adalet Partisi’ne kazandırmıştır. Siyasette gönüle girmek çok önemlidir.
MESELE GÖNÜLLERE GİRMEKTİR
Talebelik yıllarımda, Mahmut AKSOY diye Korkuteli Yeleme’den bir arkadaşım vardı. Allah(c.c.) rahmet eylesin. Çok iyi bir dosttu.
Mahmut kardeşim Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisiydi. Son sınıfta okulu terk etti. Bir müddet Antalya’ya geldi. Belirli süre Yalı Caddesi’nde, küçük mütevazi bir evde, süt işleriyle ilgili çalışmalar yaptı. Daha sonra İstanbul’a, Tophane’ye gitti. Küçük bir trikotaj atölyesi açtı. Tophane mekânı olmuştu. İstanbul’un meşhur kabadayılarının bulunduğu kahveyi mekân tutmuştu.
Kenpo karate hocasıydı. Tasavvuf ehli birisiydi. Hal ve hareketleriyle bir rol model olmuş, gönüllere girmişti. Birçok ünlü mafya babasının oğlu, Mahmut kardeşimin yanındaydı. Esrar, eroin ve her türlü kirli işleri bırakmışlardı. Tophane’de yapılan bu hasbi çalışmalar her kesimin dikkatini çekmişti. Tophane’ye huzur gelmişti.
Tayyip Bey’e en çok rey çıkan yerlerden birisi de Tophane idi. Evet, bütün mesele gönüllere girmekti. Tayyip Bey, Beyoğlu’ndaki Çiçek Pasajı’na kaç defa gitti?
Zengin, fakir, cahil, alim, köylü, şehirli, küçük, büyük, Müslüman, gayrimüslim fark etmez. Gönüllerde taht kurmak yeter.
“Gönül Belediyeciliği” güzel bir slogandı. Mesele içini doldurmaktı.
Acaba biz içini ne kadar doldurduk?
Gönüllere ne kadar girdik?
Koca Yunus’un dediği gibi:
Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevi için,
Dost’un evi gönüllerdir,
Gönüller yapmağa geldim.
Ne olursa olsun, Gönül Belediyeciliğinden dönüş yok…
Kalın sağlıcakla…