SADECE BEN Mİ TEDİRGİNİM?
Mültecilerin ve göçmenlerin tercihi banko Antalya olduğunu biliyor muydunuz?
Bu gidişle maalesef ülkemize doğru gelen göç dalgasından Antalya olarak biz de nasibimizi fazlasıyla alacağız.
Afgan göçmenleri ilk olarak 12 Eylül döneminde ve askeri darbenin kudretli devlet başkanı Kenan Evren tarafından 2 bin kişilik olarak getirildi ve ülkemizin çeşitli bölgelerine yerleştirildi. 2 bin kişi bizim ülkemiz için küçük bir gruptu ve üzerinde konuşulmadığı gibi o dönemlerde aleyhe bile tek satır yazı çıkmamış.
Geçtiğimiz yıllarda Suriyeli göçmenleri kabul etmiş olduk. Göç idaresinin takibinde ve kayıtlı olan bazı Suriye'liler batı devletlerinin gönderdiği dolarları bankalardan çekiyorlar ve doların pik yaptığı ülkemizde refah içinde yaşıyorlar. (Bu olayı bizzat kendim yaşadım. Emekli maaşımı çekmek için Subaşı Caddesi'nde bir bankamatiğe sıraya girdiğimde önümde en az 10 Suriyeli vardı. Bankamatikte dolar kalmadığı için paralarını çekemeyen Suriye'liler içeri girip banka personeline hesap soruyordu)
Düzensiz olarak ülkemize gelen ve kayıt dışı Suriye'liler her ne kadar o dönemdeki kent yetkililerin "Suriyeli'ler Antalya'ya alınmayacak" diye açıklama yapsalar da önce Aksu, Çalkaya, Manavgat gibi bölgelerde tarım işçisi olarak çalışmaya başladılar, daha sonra Antalya'da yer-gök zaten Suriye'li oldu. Suriyeli görmeyince şaşırıyoruz.
Şimdi düzensiz gelen Afganlılar da yavaş yavaş kente giriş yapmaya başladılar. Yıllardan bu yana turizmin başkenti olarak öğrendikleri, internetteki resimlerden tanıdıkları ve Türkiye'de bildikleri bir kaç kent isminden birisi olan Antalya'yı yaşamak için tercih ediyor.
Yanlış anlaşılmasın, kimsenin memleketini kötülemek için söylemiyorum bunu. Türkiye'nin her bölgesi, her şehri bizim için kutsaldır. Lütfen başka yönlere çekmeyiniz.
Adam Afganistan'dan geliyor ama yaşamak için Yozgat'ı, Çorum'u veya Güneydoğu'da bir kenti seçmiyorlar. Varsa- yoksa, batıdaki illere doğru hücum etmiş haldeler. Bu illerin başında da Antalya geliyor.
Antalya'da etrafını aval aval seyreden entarili, terlikli ve sarıklı adamlar görürseniz biliniz ki yeni gelmiş Afganlıdır. İçinden "Nereye geldim ben? Cennette miyim acaba?" diyordur.
Peki ömründe böyle güzel bir kentte yaşamamış, böyle doğa güzelliklerini görmemiş bir insanı bir daha bu kentten söküp atabilir misiniz?
Bu kentin ekonomisi büyük ölçüde turizme dayanıyor. Ömründe bir kadını kadife perde gibi örtünün-burka'nın altında görmüş azgın bir Afganlı erkek tıpkı Pelitli'deki gibi bir kadına cinsel saldırıda bulunmaya kalkarsa ne olacak?
Kendimizi geçtik, hadi bir de en fazla turistin gelmesini istediğimiz batılı ülke vatandaşı mesela İngiltere, mesela Alman uyruklu bir kadına saldırırsa ne olacak?
Bu kent, turizmciler, yatırımcılar böyle bir skandalı kaldırabilir mi?
Eskiden suç analizleri yapılırdı. En fazla hangi suçlar işleniyor?, Bu suçları işleyenlerin eğitimleri, memleketleri gibi raporlar hazırlanıyordu.
Şu anda böyle bir rapor hazırlansa Suriyelilerin, Afganlı ve başka ülkelerden gelmiş düzensiz kaçak mültecilerin karıştıkları suç oranlarının yanında vallahi bizimkiler yanlarında temiz aile çocuğu olarak kalır.
Ben kendi adıma endişeliyim. Henüz kaçak göçmenlerin oluşturduğu tehditle yüz yüze gelmedim. Ama sabahtan akşama kadar Türkiye'nin çeşitli kentlerinde düzensiz mültecilerin Suriye'lilerin, Afganlıların karıştıkları suç haberlerini okudukça içim ürperiyor ve sosyolojik olarak endişeleniyorum.
Sadece ben değil; etrafımdaki bir çok insan ve en çok da kadınlar olarak endişeleniyoruz. Artık bunu birbirimize sesli olarak söylemeye başladık.
Bence bu kentin valisi, emniyet müdürü, belediye başkanı her kimse artık, Antalya'lıların bu endişelerine kulak vermeli ve özellikle kadınların bu tedirginliklerini giderecek açıklamalarda bulunmalı diye düşünüyorum.
Sayın okuyucularım, acaba ben mi abartıyorum bu konuyu?
NOT: Dün Otobüsçüler Odası Başkanı Yasin Arslan ile ilgili yazımı yayınlamıştım. Yasin başkan, telefonla arayıp bazı bilgiler verdi. Öncelikle 16 yıl önce olan olayda masum olduğunu belirterek "Birol Çiftçi o yıllarda düzensiz olarak arabalarda çalışan tek tekçi diye tabir ettiğimiz bir kişidir. O gün beni aradı ve aşağı inmemi söyledi. Evimin önüne geldi ve ben aşağı indim ve sol taraftan arabaya bindiğimde araçtaki kadını gördüm. Ben direksiyona oturduğumda, bu arkaya geçti ve daha yeni hareket ettirdiğim minibüste kadın bağırmaya başlayınca ben hemen durdum. Kadın minibüsten aşağı can havli ile inerken düştü. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ben olay yerinden kaçmadım, üstelik yardım ettim. Ama elbette bunlar mahkeme kayıtlarına girmemiş. Böyle bir şey yapacak dahi olsam, evimin önünde, eşimin ve çoluğumun çocuğumun gözü önünde mi yaparım? Kadın benden şikayetçi filan değildi. Savcı, "Kadının masrafını karşılayın dava açmayayım" dedi. Ben ise "O zaman suçu kabul etmiş olacağım değil mi? dedim. Savcı "evet" deyince "Benim suçum yok, böyle bir şeyi kabul edemem" dedim. Sonra zaten kadın benden şikayetçi değil diye çok da önemsemediğim için takip etmedim. Zaten kadın da söylüyor, "Arabaya bindi ve sadece direksiyona oturdu" diye. Kadının bir daha ifadesi alınamadı. Belki kadın yeniden ifade vermiş olsa ben beraat edecektim. Hiç suçum-günahım olmayan bir olayda yanlış mahkeme kararı ile böyle bir olayla ismim anıldı. Ben 2016 yılında oda başkanı oldum. Oda başkanı olduğum zaman zaten olay bitmişti. Ancak Birol Çiftçi denilen adam hiç bir zaman yakamı bırakmadı. Şoförler arasında kendisine para toplanmasını istiyor, buna müsaade etmedim. Zaman zaman gelir ve zor durumda olduğunu söyler, cebine harçlık koyardım. Sonradan davalar açmaya, para sızdırmaya çalışınca kovaladım gitti. Açtığı hiç bir davayı kazanamadı. İllet bir adam" dedi.