SAĞLIK KRİZİ BAŞLADI

Teslime Tosun

Günlerdir yazacağım bir türlü fırsatım olmadı.

Sağlık konusunda Antalya’da krizin sinyallerini görmeye başladık.

Son olarak onlarca hekim devlet kadrolarından istifa ettiler. Yerine ise atamalar yapılamadığı gibi, çare olarak emekli olmuş doktorlara geri dönüş çağrıları yapılıyor.

Kamuda sağlık konusunda en basitini söyleyeyim. Bu gün koskoca adı üzerinde Eğitim Araştırma Hastanesinde Plastik rekonstrüktif, estetik cerrahı yok arkadaşlar. E nabız sistemi üzerinden Beyin ve sinir cerrahisi için randevu talep ettiğinizde ise sizi alternatif hastanelere yönlendiriyor.

Hastanelerde aşırı yoğunluk, beş dakikada üç hasta bakmak zorunda kalan hekimler ardı ardına istifa etmeye başladılar. Doktorlarında kabul ettiği şekilde bir hastaya yeterince zaman ayırmak, onun sorununu ve şikayetlerini detaylıca dinleyerek teşhisini koymak gerekirken, kapıda bekleyen hastalar, içerdeki hastaya zaman ayırılmasına tahammül edemiyorlar. Hatta bazen uzun muayeneler şiddeti arttırabiliyor. Doktorların en önemli sorunu aslında doktorluk yapamamaktı.

Üstüne gelen sağlıkta şiddet olayları.

Kamu hastanelerinde oluşan yoğunluktan bunalan doktorlara bir de üstüne hastaların, hasta yakınlarının kötü muamele etmesi geliyor. Onca doktor tanıyorum abuk-subuk şeylerden dolayı hastalar ve hasta yakınları tarafından CİMER’e yapılan şikayetler nedeniyle ardı ardına soruşturma açılması doktorları bir fazla bunalttı.

“Doktor çocuğuma iğne yaparken, çocuğumun canını çok acıttı. Çocuğum çok ağladı” diye CİMER’e doktor şikayet edilirse, işte böyle çocuğumuzu muayene ettirecek doktor bulamayız.

Özel yetenekteki ve özel eğitimli bu doktorlar mecburi hizmetleri veya emeklilik hakkını kazanır kazanmaz istifa ettiler ve onları özel hastaneler çoktan kaptılar bile.

Özel hastanelerde iyi şartlarda ve imkanlarda hasta kabul eden bu doktorlar, tüm çağrılara rağmen bir daha kamu görevine dönerler mi sizce?

CEBİNDE İSTİFA DİLEKÇESİYLE GEZEN DOKTOR VAR

Geçtiğimiz günlerde Tabipleri Birliği (TTB) İkinci Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, Mesude Erşan isimli gazeteciye yaptığı açıklamasında yaklaşık iki yılda 8 binin üzerinde doktorun kamudan istifa ettiğini veya emekliğini istediğini belirterek “Her geçen gün istifa edenlerin sayısı artıyor. Kamudan bu denli yoğun istifa hiç olmamıştı” dedi. Plastik rekonstrüktif, estetik ve beyin cerrahilerinde özele çok ciddi akış olduğunu anlatan Saip, “Cebinde istifa dilekçesiyle dolaşan arkadaşlarımız olduğunu da biliyoruz. Mecburi hizmetle boşalan kadroları doldurmaya çalışıyorlar. Mecburi hizmet kalksa birçok klinikte hekim kalmayabilir” dedi.

İşte Antalya’da şimdi biz bunu yaşıyoruz.

Koca koca hastanelerimiz var. İçerisinde çalışan tıbbi sekreterinden, hemşiresine ve istemediğiniz kadar hasta yoğunluğu var ama doktorlar maalesef yetersiz, bazı branşlarda ise hiç yok.

30’lu yaşlarımın başından bu yana hipertansiyon hastasıyım. Öyle zamanlar oldu ki, acile giriş yaptığımda beyin damarlarımın neden patlamadığına ve beyin kanaması geçirmediğime doktorların bile çok şaşırdığı anlar yaşadım. Sonunda bana doğru ilacı bulup, tedavimi gerçekleştiren doktorum Dr. Haluk Özyeğin’dir. Dr. Haluk Özyeğin ayrıca kalp kapakçığındaki sorunumun da ilk teşhisini koyan doktorumdur.

Tansiyon ilaçlarımın raporu bitmek üzere hem raporumu yeniletmek hem de son iki yıldır yaptırmadığım kontrollerimi yaptırmak için e nabız sayfasından ve diğer kanallardan randevu almak istedim, başaramayınca yaptığım araştırma sonucunda Dr. Haluk Özyeğin’in emekli olduğunu öğrendim.

Başka bir kardiyalogdan randevu almak istedim ama tüm çabalarıma rağmen herhangi bir kardiyologdan randevu alamadım. Sistem bana mesaj gönderiyor. Gönderilen mesajın türkçe meali şöyle “Doktorumuz yok. Eğer doktor bulursak seni haberdar edelim mi?” diye.

Buna da şükür. Doktor gelirse haber verecekler bana.

NOT: Müniremizi kaybettik.

İdris Özyol bu gün sabaha karşı “küçük kardeşimizi kaybettik” diye duyurdu acı haberi.

DHA günlerimizde redaktör ve istihbarat şef yardımcısı olarak Münire Özyol diye birisi görevlendirilmiş. Matbaadaki ofise pek gitmediğim için göreve başladıktan yaklaşık bir ay sonra görmüştüm onu.

Dal gibi bir kızcağızdı. Sessiz, sakin ve çok narin bu kızın gazetecilikte müthiş yazı ve haber hazırlama yeteneği vardı. Yazdığımız eli-kolu eksik, önü-arkası belli olmayan haberlerimizi toparlayan, düşen cümlelerimizi kaldırıp, eksik bölümleri tamamlayarak ortaya harika haberler çıkartırdı.

Her daim yüzünde bir hüzün görürdüm. Nedendir bilinmez, hep bir şeylerin ürkekliğini taşırdı üzerinde. Konuşurken nezaketli, dedikoduyu sevmeyen, küçük masasında iç dünyasının ipuçlarını ele veren mini bibloları ile aslında çok büyük bir dünyası olduğu tahmin edilebilirdi.

Çok hoşuna giden komik bir şey olduğunda, ki bu daha çok benim sakarlıklarım, gazetecilik maceralarım olurdu, o zaman görürdük gülümsediğini ve içine doğru attığı kahkahalarını.

Sonra evlendi ve ayrıldı bizden.

Uzun zamandır görmüyordum. Uzun bir hastalığın sonundaydı.

İdris Özyol, küçük kardeşini kaybettiğini yazdı. Ben ise ne yazacağımı bilemedim. Hayatımın bir noktasında temas ettiğim aslında konuşmadan, bakışarak anlaştığım ender insanlardan birisiydi. Büro şeflerinden gördüğümüz haksızlıkları zaman zaman gözlerimizle paylaştığımız anlar geldi aklıma. Çalışmak zorunda olduğumuz için bize reva görülen muameleyi çaresizlik içinde kabul eden iki dişi forsaydık aslında.

Güle güle narin, hüzünlü ve ürkek bakışlı ama bir o kadar güçlü karaktere sahip Forsa Münire. Mekanın cennet ve peygamber efendimize komşu olsun forsa kardeşim.