Geçen sosyal medyada filan gördüm Antalya plajlarındaki öbek öbek çekirdek kabuklarının ve sigara izmaritlerinin fotoğraflarını koymuşlar ve hijyen tehlikesinden bahsediyorlardı.
Bir başka arkadaş ise Ankara’daki bir parkın tertemiz, çimenli fotosunu çekmiş, ‘Ankara’da bir park’ diye yayınlamış.
Öncelikle Ankara’daki park bakımlı ve tertemiz olur tabi sevgili kardeşim. Kaç defa denk geldim. İnsanlar köpeklerinin hacetlerini giderdikten sonra ellerinde poşetler yerden o b.ku alıp poşetleyip çöp kutusuna, ya da çöp kutusu buluncaya kadar ellerinde taşıyorlardı.
Bir kişinin yaptığı o temizlik, diğerlerine de örnek oluyor aynısını yapıyor.
Olması gereken zaten budur.
Ama köpeğinin b.k’nu temizleyen aynı kişi Antalya’ya gelince içinden bir pespayelik çıkıyor.
Diğerleri çöp atmış ya, o bir fazlasını atmazsa olmaaaaz!
Ben birbirinden etkileşim halinde çevresine zarar veren insanları gördükçe aklıma hep Sırp asıllı Marina Abramoviç’in 1974 yılında yaptığı canlı performans gelir aklıma.
Tam hikayesini merak edenler bu ismi hz. Gogle yazıp okuyabilirler.
Marina Abromoviç, 6 saat boyunca hareketsiz duracaktır. Yanına ise bir sürü nesne konulur. Tarak, kek, içecek, çiçek, jilet, silah gibi şeyler.
İlk dakikalarda bir çok kişi önce kek yediriyor. Sonrasında gül takdim edenler, su içirenler filan.
Sonra performansı izlemeye gelenlerden birisi Abromoviç’e bir tokat atıyor.
İşte insanlar o dakikadan sonra zıvanadan çıkıyor. Kimisi boynuna jilet atıp, kanını emiyor. Kimisi cinsel tacizde bulunuyor.
O eğitimli, sanatseverlerin içinden canavarlar çıkıyor. Savunmasız ve ne yaparlarsa yapsınlar karşısında tepki vermeyen bir kadına insanlık dışı her şeyi yapıyorlar.
İşte bu hikayedeki gibi eğitimli, görgülü insanlar bile Antalya’ya gelince içlerindeki canavarı serbest bırakıyorlar. Millet karpuz kabuğunu atmışsa bir yerlere o çocuğunun b.klu bezini sallıyor etrafa.
Bu olaya bir de başka açıdan bakalım.
Geçenlerde Konyaaltı’na denize gittik. Önümüzden çekirdekçi, midyeci, mısırcı, soğuk su, balonumsu çocuklar için şişme simitler satanlar sırayla podyuma çıkar gibi önümüzde ‘Soğuuuk suu. Abla midye verimmi?” diye sunum yaptılar.
Ne bir zabıta, ne bir güvenlik, ne bir polis, ne de onlara dur diyen birisi yoktu.
Zaten vatandaş olarak biz desek ne olacak, çete gibi bir araya gelirler ve ağzımızın payını alır aşağı otururuz.
Belediyenin zabıtası seyyar satıcıları görseler bile görmezden geliyorlar.
Çok defa denk gelmişimdir. zabıta ile seyyar satıcılar gözleriyle konuşuyorlar adeta.
Zabıta gözleriyle camide kedi seven dayı gibi 'Sen nirden geldin bakayım buraya' der gibi diye bakıyor, seyyar satıcı ise dudağının kenarında müstehzi gülücükle karşılık veriyor. Sonunda birbirlerine uzaktan seven ama ailelerinden korkan aşıklar gibi birbirlerini görmezden gelerek uzaklaşıyorlar.
Haaa vatandaş canı çekti ve aldı bir mısır diyelim. Sömeğini alıp çöpe atmak istese, çöp kutusu yok!
Ben göremedim belki ilerlerde filan vardır.
Çekirdek ve midye satan seyyar satıcıları plaja girmesini önleseler, bir kaç defa mallara el koysalar hiç olmazsa çekirdek ve midye pisliği biraz toparlanır.
Hele o bu yaz sıcağında merdiven altında üretilen ve plajlarda satılan midyelerin nasıl bir tehlike saçtığını bilse kimse ağzına sürmez.
Elbette o hijyen konusu yine zabıtanın görevlerinin arasında geliyor. Bak Allah'ın işine ki, zabıtamız plajlarda yok!
Yaz başlamadan önce ‘Yunan adalarında yaza hazırlık’ diye bir haber okudum. İlgimi çekti ne yapıyorlar acaba? Diye baktım.
Bir traktörümsü bir makine var. Makinanın ardına takılı bir metal elek gibi bir şey var. Önden kuma giriş yapıyor, arkadan kumlar yere dökülüyor. Pislik, sigara izmaritleri, midye kabukları, büyük taş ne varsa üstte kalıyor, temizliyordu.
İri taşlarda gittiği için plajlar mükemmel bir kum pürüssüzlüğüne kavuşuyordu.
O alet Konyaaltı’nın denize yakın mesafede kullanılabilir ama geride zaten iri çakıl taşları olduğu için kullanılamaz.
Keşke o aletten alınsa da plajlarda kullanılsa.
Plajlar temiz olunca insanlar da yere çöp atmaya kıyamaz belki.
Geçen yıl, EKDAĞ’ın işlettiği plajda, o dönem genel müdür yardımcısı olan Kenan bey’in talimatıyla akşamları tüm sigara izmaritleri toplanıp 5’lik su şişelerine dolduruluyor ve misafirlerin görebileceği yerlere koyuyorlardı.
Bu uygulama ile sigara izmaritlerini plaja atanların epey önlerine geçilmişti.
Her neyse demem o ki, kadını, erkeği, çocuğu, eğitimlisi, eğitimsizi, görgülüsü, görgüsüzü Antalya’ya gelince hepsinin içinden Recep İvedik karakteri çıkıyor.
Nasıl olsa onların yaşadığı bir kent değil!
10-15 gün içinde tüm ürettikleri çöpleri, pislikleri buldukları her yere atıp gidiyorlar.
Bu kadar sahipsiz bir kent daha yoktur