Bugünkü manzarayı görmüş olsaydı herhalde ortalık bataklığa dönmüş derdi.
Müslümanların son yüzyıllardaki serencamı malum, hangi badirelerden geçildi, nelere maruz kalındı, herkesin malumudur.
İmanın ve İslam’ın muhafazası için, mübarek iman fedaileri, her biri ( asla birbirlerine rakip ve düşman olmadan ) kendi kulvarlarında mücadele ve mücahede ederek nefesleriyle buzdağlarını eritircesine gayretler sarfettiler.
Sağ olup ta bugünkü vaziyeti görmüş olsalardı, herhalde “benim mücadelem bunun için değildi, müslümanlara ne olmuş böyle, birbirleri ile uğraşır hale gelmişler, en hakiki cemaat biziz davasına düşmüşler”, derlerdi.
Son yıllarda, cemiyetin önemli bir bölümünü etkileyen maddiyatçılık anlayışı maalesef cemaatleri de tesiri altına almaya başlamıştır. Maddi imkanlar arttıkça, hedef şaşmaya başlamış, FETÖ’cüler için kullanılan tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet (hala aymayanların tamamının artık tabaka ayırımı olmaksızın ihanet içinde olduğu) tanımlamasının diğer cemaatler için de bir vakıa haline gelmeye başlama tehlikesi belirmiştir.
Şimdi FETÖ dediğimiz gruba mensup olan insanların büyük çoğunluğu hizmet yapıyoruz zannederken, dış güçlerin maşası haline geldiklerinin farkına bile varamamışlardı.
Aynı tehlike diğer cemaatler içinde söz konusu değil midir?
Meşhur İngiliz casusu Lawrence’in casus olduğunu kim anlayabilmişti. Günümüz Lawrence’lerinin de cemaatlerin içine sızarak etkili konumlara erişip cemaat anlayışlarını ve cemaatlar arası münasebetleri bu hale getirmiş olmaları, bir ihtimal olarak düşünülemez mi?
İstikbalin FETÖ leri mi yetiştirilmek isteniyor?
Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.) vefatından sonra farklı sorulara farklı cevaplarla mezhepler ve cemaatler oluşmuştur. Ayet ve mütevatir hadisler yolumuzu çizmiştir.
GÜNÜMÜZDE ÖNEMLİ OLAN İTİKATTA EHLİ SÜNNET OLMAKTIR.
Cemaatlerin sosyo- psikolojik zaafları bir ayrıcalık olarak sunulmaktadır. Yaklaşımları ise ötekileştirme şeklindedir.” Diğer cemaatler haksız, yanlış, biz haklı ve doğruyuz. Çünkü biz kuvvetliyiz.” mantığı öne geçmiştir. “İttifak olmalıdır, ancak bu ittifak bizde olmalıdır.” düşüncesi vardır ve bu tatbik edilmek istenmektedir.
Böylece, hayırda yarışması gereken cemaatlerin dünyevi bir rekabet içine girdiğini görüyoruz. Hizmet aşkı ticarete ve siyasete dönüşmüştür. Çizgi dışına çıkıldığının, hadlerin aşıldığının kimse farkında değildir.
Acı olan şudur ki; farklı cemaat mensupları birbirlerini kafir olmakla itham ediyorlar. Cahillikle itham ediyorlar. Hor, hakir ve küçük görüyorlar. Çok ağır ve yıpratıcı tenkitler yapıyorlar. Haset, kıskançlık ön plana çıkıyor. Dırar mescidleri oluştu.
Çizdiğimiz bu elim tablonun dışında kalan gerçek iman ve hakikat ehlini tenzih ederek diyoruz ki;
Cemaatler arasında mutlaka müsbet münasebetler oluşturulmalıdır,
Hissi değil, akılcı olunmalı, tecrübelerden ders alınmalı, müşavereye dayalı davranılmalıdır,
Yaklaşımlar nefret, haset ve kıskançlıkla değil, merhamet ve anlayışla olmalıdır,
Cemaatler tenkidi önce kendi içlerinde yapmalıdır,
Kaba kuvvet, şiddet ve hakaret yerine ikna yolu kullanılmalıdır,
Hakşinas olunmalı, haksızlık karşısında birlik olunmalı, susulmamalıdır. Kim olursa olsun hak sahibi önce söz ile savunulmalıdır. Hak, sahibine teslim edilmelidir,
Ümmet şuuru cemaat mensubiyetinin önünde tutulmalıdır.
Son söz yine İlahi Kelam’dan:
“HEP BİRLİKTE ALLAH'IN İPİNE (KİTABINA, DİNİNE) SIMSIKI SARILIN. PARÇALANIP AYRILMAYIN…” (Al-i İmran Suresi, 103)
Kalın Sağlıcakla…