Önceki gün Akdeniz Üniversitesi Rektörü Sayın Özlenen Özkan'ın basın mensupları ile buluşması vardı.
Biraz gecikmeli katıldım. Ben gittiğimde kahvaltının sonuna gelinmiş ve çay içme faslındaydılar. Rektör Özkan, meslek büyüklerimizden Fikri Cinokur'un sorularını cevaplandırıyordu.
Sözünün bitmesini bekleyerek, kendimi takdim ettim ve masanın en ucuna doğru gittim.
Fotoğraflarındaki insanın içine işleyen dik bakışları yine vardı. Hava biraz esintiliydi. Deri ceketinin üzerine yavru ağzı rengindeki şalını zarif bir şekilde omuzlarına almıştı. Mesafesi yine vardı ama cevap verirken samimiyeti dikkat çekiyordu. Yani sorulara kaçamak cevap vermek yerine, içinden geldiği gibi, net cevaplar veriyordu. Mesela, "Antalya covit nedeniyle kırmızıya döner mi?" sorusuna hiç teklemeden "Evet. Dikkatli olmaz isek, pandemi kurallarına uymazsak, kesinlikle kırmızıya döner" dedi.
Sorularda sıkıştığı zamanlarda yan tarafta oturan Rektör yardımcısı Murat Turhan'dan destek alıyordu.
Benim sorum ise geçtiğimiz günlerde Bursa'da akademik mobbing yüzünden intihar eden asistan ile ilgiliydi. Akdeniz Üniversitesinden de cılız da olsa sosyal medyada seslerin çıktığını söyledim. Sorum asistan doktor üzerinden yani tek yönlü gittiği için o da doktorluk mesleğinin çok ağır bir eğitimi olduğundan bahisle kendisinin de çok ağır bir eğitimden geçtiğini ve insan hayatını teslim edecekleri doktor adaylarının mükemmel bir eğitim için fedakarlık gerektiğinden bahsetti. Bu söyledikleri doğruydu.
Ben sorumu değiştirerek yeniden sordum, "Akademik mobbing sadece Tıp Fakültesi olarak değil, tüm akademik çevre için söylemiştim. Mesela atıyorum herhangi bir fakültenin hocası asistanına pazar alış verişi yaptırması gibi" dedim.
Bir an durdu ve "Hangi davranışların mobbing olduğunu iyi tespit etmek lazım. Şikayet edildiğinde elbette hocayla ilgili gerekli işlem yapılacaktır" gibi bir şey söyledi ve arkasından ekledi "Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, nasıl bitirilebilir bu mobbing, çözümünüz nedir" diye soruma soruyla cevap verdi.
İşte o an anladım. Siyaseti öğreniyordu. Hem de iyi öğreniyordu.
Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal yapardı bunu. Gazetecilerin sorularında sıkıştığı zaman atıyorum, "Doların yükselmesi nasıl önlenebilir" diye bir soruya anında "Nasıl düşürebiliriz? Sen bu konuda ne düşünüyorsun, senin çözümün nedir?" derdi yani soruya soruyla karşılık verir ve bir cevabınız yoksa, soruyu sorduğunuza pişman olur, apışıp kalırdınız.
Ben de fena halde hazırlıksız yakalanmıştım. Ama yine de yüzüme gülümsememi oturtup, rektör hanımın sorusuna bu konuda herhangi bir eğitimim olmadığını, en fazla önerebileceğim hukuki yaptırım ve eğitim olabileceğini söyledim. Ceza alan bir kaç hocanın örnek olabileceğini belirtirken o çoktan Murat hoca'ya dönmüş ve konu hakkında etik kurallardan ve hukuki süreçlerden konuşuyorlardı.
İkinci soru hakkımı geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım kahraman doktor Amil Hüseyinov ile ilgili sordum. "Neden kapının önüne koydunuz?" diye.
Kapının önüne koymadıklarını, doktor Hüseyinov'un genel cerrah olarak eğitimini tamamladıklarını ve mezun ettiklerini belirterek "Biz yine de sözleşmeli olarak yapabilirmiyiz diye sorduğumuzda bölüm sorumluları ihtiyaç olmadığını belirttiler. Dr. Amil Hüseyinov her yerde çalışabilir. Başka şeylerde var, ama bunu burada konuşmayayım" dedi.
Anladığım kadarıyla Rektör hanımın açıkça söyleyemediği şeyler vardı.
İnşallah bir gün randevu alır, gider ve orada söyleyemediği şeyleri dinlerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.