Basın yasası meclisten adım adım çıkmaya başladı.
Özellikle bazı meslektaşlarım konuyu sansür yasası olarak değerlendiriyor. Gelişen teknoloji ile geldiğimiz nokta dijital gazeteciliğe evrildik.
Bizim kuşak gazeteciler mesleğe siyah-beyaz sarma filmlerle fotoğraf çekerek başladık. Slayt filmler ilk çıktığında şaşkınlığımızı siz düşünün. “Lan fotoğraf bastırmıyorsun. Fotoğrafı istediğin kadar büyütüyorsun” diye konuşuyorduk.
Dijital ortamda internet gazeteciliği benim gibi gazeteciler için devrim değil evrim geçirmiş gibiyiz.
İnternet Gazeteciliğini sadece birilerine hakaret etmek için veya elinde sopa gibi kullanacağı, şantaj malzemesi olarak görenler var.
Antalya bazında konuşacağım. Siz genel olarak düşünün lütfen.
Hiçbir işinde başarılı olamamış, bir baltaya sap olamadan hayatını geçirmiş, yaşadığı şehirde bisiklet tamirciliği yapan gelmiş Antalya’da para kazanmanın en kolay yolu olarak internet gazeteciliğini bulmuş. Oturmuş, ona salça olarak, buna yandaşlık yaparak durumunu toparlamış.
Bana anlatıyorlar “Sizi haber yapacağım dedi ve benden şu kadar para istedi” diye. “Git savcılığa şikayet et kardeşim. Şantajdır bu” diyorum. Vatandaş da geç gelecek adaletten korktuğu için çoğunluğu “Savcılığa gidecen, avukata para verecen, dilekçe yazdıracan, ifadesi alınacak, yargılamaya süresi derken ohoooo, o arada bu adam bana iftira haberi yayacak” diyerek “Amaaaan. Vereyim şuna 300 lirada kurtulayım” diyor.
Haklı vatandaş!
Zira o iftira ve hakaret haberini yapıp piyasaya salan arkadaş “Bilişim suçlarından” yargılanıyor. Böyle bir iftira, hakaret ettiği zaman 1 yıldan- 4 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Veya TCK 134’de göre özel hayatın gizliliğini ifşa etme suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapis isteniyor. (Dikkat edin isteniyor diyorum. Ceza verilirken suçun ağırlığına göre hakimin takdiri ile değişiyor)
25 yıl kayıtlı gazetecilik süremi doldurduğum için yaklaşık 7-8 yıl önce Cumhurbaşkanlığına bağlı iletişim başkanlığı tarafından verilen sürekli basın kartı sahibiyim ve ben “Basın kanununa” tabiyim.
Böyle bir durumda yani yazılarımda iftira edip, hakaret edersem savcılık benim hakkımda 3 katı daha fazla hapis cezası istiyor. Üzerine bir de hakim cezayı verirken kanunen bunu basın yoluyla yaptığım gerekçesiyle arttırım yaparak vereceği hapis cezasını iki kata çıkartıyor.
Adam sosyal medyada bana istediği hakareti ediyor. Buna ceza verilirken indirim, aynı şekilde karşılık verirsem gazeteci kimliğimden ötürü bana ceza verilirken bindirim.
E bu hak mıdır?
Şahıs iki kelimeyi bir araya getirip yazamıyor. Yazdığı şeyleri okurken saç-baş yoluyorsun. Ama bir belediye başkanının basın toplantısı oluyor. Bir bakıyorsun önce bunlar çağırılmış basın toplantısına. Baş köşeye oturmuşlar ve karşınızda konuşan belediye başkanı size baktığı zaman hepimiz aynı çizgideyiz ve hep birlikte aynı kefeye koyuyor.
Akli melekeleri yerinde olmayan kişiler kurdukları internet haber sitesi sayesinde basın mensubu olarak muhatap alınıp, makbul kişi sıfatını alıyor. Normal şartlarda bu kişinin ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi görmesi gerekiyor ama Antalya piyasasında makbul sıfatıyla dolanıyor.
Bu işte maalesef en fazla mağdur olan gerçek basın mensuplarıdır.
Bir basın toplantısına gittiğim zaman bu çakma basın mensuplarının davranışları yüzünden inanın utanıyorum.
Hiç unutmuyorum kahvaltılı basın toplantısına çakma internet gazetecisi “5 yıldızlı otelde hiç kahvaltı yapamamış” diye komşusunu da getirmişti.
Çakmanın komşusuyla yan yana oturduk iyi mi?
Belediye başkanı onu da basın mensubu zannetti.
Basın toplantılarındaki bu işin bir de güvenlik boyutu var o boyutuna hiç girmiyorum bile.
O nedenle bu kanuna “Sansür yasası” diyerek olayı farklı mecralara çekmeye gerek yok.
Sınırsız hakaret etme, iftira atma özgürlüğü olur mu hiç?
Çıksın şu yasa, ben de dahil kanun ve nizamlara uymuyorsak yapmayalım bu internet gazeteciliğini.
Bunun adı susturmak değil, sansür hiç değildir. Elbette fikirlerimizi sunacağız, elbette olan biteni yazacağız.
Kişiyi kelimelerinle hakaret etmeden, iftira etmeden de maymuna çevirip şebek gibi oynatırsın.
Bazen benim de şirazemin kaydığı oluyor. Bazen küfür etmeden bu olayı nasıl yazabilirim diye düşündüğüm çok oluyor.
Sözün sonu sınırsız özgürlük hiçbir yerde yoktur.
NOT: Denizi, kumu, güneşi ve tarihiyle ünlü memleketimin nadide CHP’li belediye başkanlarına sesleniyorum. Dün bahsettiğim boyalı zübüke kimler para verdi, neden verdi?
Kredi kartı ödemelerini hangi belediye başkanları yaptı? Kim bu boyalı zübüğün telefon faturalarını ödedi?
Kendi kesenizden ödediyseniz bunda utanılacak bir şey yok.
Açık açık söylesin. “Biz bu zübükzadeyi çok seviyoruz, kendisine tapıyoruz. Kredi kartlarının borcunu ödedim kardeşim sana ne” desin.
Bana haddimi bildirsin!
Ama belediye kasasından ödediyseniz ilerleyen günlerde benim sizin adınıza açıklama yapmama izin verirsiniz inşallah
Hemi de belgeleriyle
Kimler bu boyalı zübüğün galericilik yapan oğlunu maaşa bağladı? Mesai yapmadan tıkır tıkır hesabına maaşını yatırıyor?
Psikolojik sorunları olan, iki de bir iş yerinde intihara teşebbüs eden, ortalıkta bağırıp-çağırıp krizler geçiren kızımı-gelini mi yeğenimi her neyse yakınını hangi belediye işe aldı ve tıkır tıkır maaş ödedi?
Genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “CHP’li Belediyelerimiz tıkır tıkır çalışıyor” sözlerinden siz boyalı zübük’ün yakınlarına tıkır tıkır maaş ödeneceğini mi anladınız?
Var ya; bazılarınızın bu dünyada yatacak yeri yok inanın bana
NOT'UN DİP NOTU: Dün beni arayan herkes bu adamla ilgili bir sürü şey anlattılar ama 1 kişi hariç "Boyalı zübük kim?" diye soran olmadı. Demek ki Antalya CHP'liler 90 numara siyah boyalı saçlı, parlak takımlı zübükzadeyi çok iyi tanıyorlarmış. Yakışııır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.